49. B ö l ü m.

20.1K 838 501
                                    

"Sana sürprizim var Lahza'm. Madem iddiayı kazandım, o halde bana istediğimi ver," dedi gamzelerini yerde uzanır halde duran bana karşı gösterirken.

Başını bahçedeki korumalara çevirdi. "Getirin," dedi otoriter ses tonuyla. Yüzünde mimik oynamıyordu. Yerden toparlanarak kalkarken kaşlarımı çattım. Ne yapmaya çalışıyordu?

Evin bahçe kapısından korumalarla bahçeye giren adamı gördüğüm de gözlerim ardına kadar açıldı. Geriye doğru bir adım atarken, irileşen göz bebeklerim her mimiğimi izleyen Mesih'e çevrildi.

"Süprizimi beğendin mi güzelim?"." dedi, tehlikeli bir ses tonuyla.

"Lahza." diyerek adımı ürkekçe çağıran kişiye çevrildi büyüyen bakışlarım.

Şaşkınlığa bürünen bedenim şaşkınlıktan tepki veremezken şaşkınlık içinde kala kalarak, "Ulaş," dedim.

Mesih Yıldıran gerçekten de saplantılı bir adamın tekiydi. Bu gün ilk defa gerçek anlamıyla onun saplantısıyla tanışmıştım. Sırf Ulaş konusunda aramızda güvensizlik olduğu için Ulaş'a kafayı takmıştı ve onu Amerika'dan Sınırsız'a getirtmişti. Bir anda hayatımdan çıkan insanlar bir anda hayatıma girmişti yeniden.

Onun ilgisi de, hisleri de, kıskançlığı da, saplantısı da sınırsızdı. Tıpkı kendisi gibi.

Şaşkınlıktan tepki veremezken, şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım neredeyse. Ulaş'ın burada ne işi asla ama asla anlamayarak bakıyordum Ulaş'a. Ne işi vardı Sınırsız'da? Amerika'da tedavide değil miydi? Ne için gelmişti? Mesih ne için getirmişti?

"Lahza," dedi Ulaş tam karşımda yerini aldığında benim hevesi dondu, kalbimde bir korku ayaklarımdan yakaladı ilk önce beni olduğum yere.

Susuyorduk hepimiz. İçine saplanıp kaldığımız ve akmaz gibi üstümüze binen zaman bir dünya saatini gözümüze sokup uğursuzluğunu yaşatıyordu bize. Bir  korku, bir korkuya toplanıp tek bir an'a sığınıyor, Ulaş'ın Mesih'in evine ilk geldiği gün ki gibi başlangıç noktalarının belki de en önemlisi tekrar yaşamamız için bekliyordu.

Korku ve endişe, özlem ve hasret, sadakat ve ihanet, merak ve korku toplanıp benim arafımı oluşturdu. Büyük bir ihtiyaçla birbirine ailem dediğim, dikilen yeşim gözlü gözlü adama bakakaldı.

Ağlamak istemiyordum ama kalbimde 8 yaşındaki Lahza tepiniyordu. Bir gözyaşı damlasının ne kadar ağırlaşabileceğini, hacminin kat be kat fazlasıyla kirpiklerime nasıl asılı kaldığını tecrübe ediyordum tam da şu anda.

Yaş akmadı dolan gözlerimden, kirpiğimde tüm ağırlığıyla kaldı. Ve sessizlik Ulaş'ı sesiyle kırıldı.
"Lahza." Mesih'in keskin ve sert sesli kalbime yanlış anlaşılma korkusu doldu.

Başımı Mesih'e çevirdim. Kara gözlerine baktım. Tüm bu kararlı adam tavrında ve arzusunda hakiki bir iyi niyet iddia ediyordu ama kara gözlerinde tam da şu anı, akıp giden bu zamanı zafer günü ilan edişine, içindeki kıskançlığın kazanılmış bir zafer gibi bakışlarından akıp gidişine şahit oldum. Sanki bir hırsı vardı, sanki niyetinden çok daha hınçlı, ölümüne inatçı bir amacı vardı.

Ulaş'ın, "Lahza'm benim," demesiyle Mesih'in yüzündeki kesinlik sinire döndü. Elleri saçlarına karıştı, öfkesi şüphesiz nice birlikleri felakete sürükleyecek kadar gerçekti, haktı, candandı. Halısanın ışıklandırmaları yüzünde belli belirsiz gölgeler oluşturuyordu. Yakışıklı yüzü, kötü bir adama aitmiş gibi ketumlaşmıştı. İçimdeki bencillikle baş başa kaldım ansızın. Etrafımda bir an akıp giderken ben öylece dikiliyordum.

Mesih yanıma doğru adımladı.
Güçlü eli  omuzuma değdi, aitliğini ve sahipliğini vurgularcasına, kalbini kalbime bir eder gibi tuttu beni. Amacı, kalbimi durduracak bir şaşkınlık oluşturdu kalbimde. Kalbimde bir yıkılışın kenti kuruldu.  Kendi kıskançlığın için Ulaş'ı getirmiş olamazdı değil mi?  İki adamla karşı karşıya geldiğimbu anı hiç yaşamamış olmayı diledim.

KIRMIZI DÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin