Bütün hayatım boyunca yaptıklarımın tek bir sebebi vardı.Kalbimi bu dünyaya bağlayacak bir amaç arıyordum.Bu dünyada sizi tutan o amaç hayatınızın ortasındaki tanrınızdı.O amacı bulmak için çabalamış,günlerce uykusuz kalmış,kemiklerim sızlayana kadar dövülmüştüm.Askeri Polisin birbirinden kurnaz askeriyle kumar masalarına oturarak canımı ve benliğimi tehlikeye atmıştım.Önümdeki kartları çekişimi,bedenime dokunan kirli elin sahiplerini nasıl öldürdüğüm dün gibi aklımdaydı.Kağıda yazdığım basit bir ev adresini,Shinganshialı bir doktora uzatışım hafızamda temiz bir su kadar berraktı.
Dökülen bütün kanların kokusu aklımdan hiçbir zaman çıkmamıştı.En mutlu olduğum anlarda dahi ellerime bulaşan kanları görüyordum.Bu dünyada herkesin kölesi olduğu bir şey olduğu doğruydu.Benimki ise bitmek bilmeyen hafızamdı.Güldüğüm tek bir anda,gözlerimin önüne,nehrin ortasında cansız bedeni duran kardeşim geliyordu.En ufak bir zaman dilimi bile bu gerçekliği silmeyi başaramayacak kadar güçlüydü.
Ellerimi arkadan bağlamış;bu karanlık koridorda sessizce önümde duran tabloları izliyordum.Koyu bir renkle boyanmış duvarla ile yağlı boya tabloları oldukça ihtişamlı bir görünüm verse de;tablonun üstündeki insanları tanıyanlar için bu koridor yalnızca büyük bir üzüntünün kaynağıydı.
Keşif Birlğinin Komutanlarının resmedildiği bu tablolarda ilk önce Keith Shadis'in tablosu gözlerimin önüne geldi.Onu kaybettiğimiz gün dün gibi aklımlaydı.Batmaya mahkum bir geminin üzerinde biz limandan uzaklaşırken o ise Theo Magath ile birlikte canını feda etmişti.Kendine kızsa ve hep suçlu görse de iyi bir eğitmen ve iyi bir lider olmuştu.Onun eğitimine denk gelememiştim ancak yetiştirdiği askerler ile yan yana savaşmıştım.
Gözlerim büyük bir zorlukla tam ortada duran tabloya doğru gitti.En güzel ve özenle çizilmiş o eşsiz tablo.Olduğundan daha yakışıklı bile çizildiğini söyleyebilirdim ama yalan söyleyemezdim ki onunla yan yana vakit geçirmiş biri olarak oldukça yakışıklı bir adamdı.Erwin..Erwin Smith.
Benimle bitmek bilmeyen kumarları,söz dalaşları,birbirimize attığımız yemlerin sonu gelmemişti.Birbirimizi hiç sevemediğimiz oldukça belliydi;bunu inkar bile etmemiştik.Onun hakkında ne diyebilirdim ki?Vicdanımın gerçekten farkında olması ve hiç düşünmeden yanıma Levi'ı vermesi acımasızlığını anlamama yetmişti.Yanımda duran,görüşebildiğim tek kişiye bağlanacağım apaçık ortaydı.Levi'ı sevmeme ve bunun bir zaafım olmasına izin vermişti.Beni bu şekilde kontrol altına tutmuştu ki beni bu oyunda yendiğini açıkça kendime itiraf edebilirdim.Ancak ölümü ve arkasında bana bıraktığı o eşsiz şüphenin mirası bu aşkın bitmesine ve benim sonsuza kadar bir hain olmama neden olmuştu.Levi Ackerman'ı gerçekten sevmiştim ve çok değer vermiştim.O iğrenç titanların arasında bile yaralı haldeyken onu korumaktan vazgeçmemiştim.
Erwin'in bu günleri görmesini ister miydim bilmiyordum.O büyük kararlılığın böyle bir vahşetin altında ezilmesini görmek belki de tüm insanlığın umudunu yitirmesine sebep olurdu.Çok basit başlayan bu saf hikayemizin böyle bir noktaya gelebileceğini hangimiz tahmin edebilirdik sonuçta.
Mavi gözlerinin tam içine baktım.Sanki şu an gerçekten karşımdaymışçasına beni yargılayarak bakıyordu.Tablonun üzerinde bile gitmemiş şüphesi ile birlikte ruhumu okuyordu.Bu durum ellerimi önümde birleştirmeme ve dilimi ısırmama sebep olmuştu.Dürüst olmak gerekirse öldüğünl gerçeğine tek üzüldüğüm gün umutsuzluğun bizi sarıp sarmaladığı o lanetli,kurucu titanının tam formunu gördüğüm gündü.Onun gibi bir kumarbaz şeytana ihtiyacımızın olduğunu kimse açıkça dile getirmese de benim kalbimden geçen tek gerçek bu olmuştu.
"İyi vakit geçiriyor gibisiniz."
Kulaklarıma ulaşan o soğuk ve nostaljik ses,beni kendime getirmişti.Tekerlekli sandalyesi bu tahta zemini çiğniyor,tiz bir ses çıkartıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Search for God//Attack on Titan
FanfictionLevi Ackerman x Oc Reiner Braun x Oc Hafızasını kaybetmiş bir kadın,eski bir suçlu,yeni bir asker (i don't have any characters except my OC)