"Günaydın."
Hande'ye "Günaydın." dedim kafamı kantin masasından kaldırmadan.
"Ne oldu sana? Yüzünden düşen bin parça, kötü görünce geldim."
"Bir şey yok ya, sana öyle gelmiş." dediğimde karşımdaki sandalyeye oturmuştu. "Ozan'ın annesi mi ölmüş? Maymundan evrilememiş Ozan'ı sevmesem de çok üzüldüm."
"Öyle," dedim. "Öldü."
"Ona mı üzgünsün yoksa?"
"Yok," dedim. "Üzgün değilim aslında."
"Yalan söyleme Ela, kantinden giren biri sana baktığında bile ağlamak istediğini anlayabilir."
"O kadar belli mi?" dedim yüzüm iyice düşerken.
İki gündür Batu'yla konuşmuyorduk, öyle ki yanında bile oturmuyordum, eski yerime geri geçmiştim. Ders çalıştığım için kimseye bakmıyordum ama ders çalıştığım da yoktu, kitabı önüme koyup okul çıkışına kadar izliyordum.
Artık ne olacaktı bilmiyordum. Bir daha Batu'yla konuşur muyduk bilmiyordum. O kadar çok alışmıştım ki her sabah günaydın deyip her gece iyi geceler demesine, bütün gün onunla mesajlaşmaya, onunla gülmeye, ona sorulara atmaya... Yokluğu hayatımda büyük bir boşluk açmıştı.
"O kadar belli."
"Neyse, iyi ki söyledin," diyerek derin bir nefes çektim, saçlarımı düzelttim. "Toparlarım şimdi kendimi."
"Ne olduğunu söyleyecek misin? Sen birine anlatmayınca ağlıyorsun, bütün gün sadece boş boş ağlıyorsun."
"Bir arkadaşımla tartıştım, ondan."
"Senin arkadaşın bile yok," dedi dudak büzerek. "Neden kimseyle arkadaşlık yapmıyorsun? Ozan bitti, gitti. Hayatına daha güzel devam etmen gerekiyor," diyerek biraz düşündü. "Bu arada gerçekten Ozan bitti, merdivenlerden çıkarken gördüm de ölü gibiydi."
"Of, kafamı duvarlara sürte sürte kıvılcım çıkarmak istiyorum."
"Anlat ve rahatla."
"Batu," dedim mırıldanır gibi. "Hatırlıyor musun?"
"Hatırlıyorum," dedi gülerek. "Sahte sevgilin."
"O iş sahtelikten çıkmıştı biraz," diyerek işaret parmağım ve baş parmağımla biraz işareti yaptım. "Çok az yani."
"Anladım anladım," diyerek güldü. "Kesinlikle biraz, asla öpüşmediniz."
"Yemin ederim olmadı ya, harbi birazdı."
"Peki Elacım," dedi imâyla. "Devam et bakalım."
"Aslında her şey çok güzel gidiyordu, sonra ben Ozan'ın annesinin cenazesine gittim annemle, her şey mahvoldu."
"Ne oldu? Yuh! Ozan cenazede bile senin derdine mi düşmüş?"
"Hayır, o bir şey yapmadı aslında. Dediğin gibi ölü gibi, yapacak hâlde de değil."
"Ne oldu o zaman? Cenazeye bile gitmeni dert ediyorsa Batu, bırak şu amipi. Bi' yüzün gülmedi kızım..."
"Cenazeye gittiğimi bile diyemedim ki, Ozan der demez çıldırdı."
"Biz en son seni Melih'le yapmıştık, ne oldu o iş? Ozan onu da dert etti mi?"
"Etmedi sanki, of bilmiyorum! Hande ben yine tükenme dönemine girdim."
"Dur kız çıkaracağım ben seni," diyerek üzerindeki ceketin kollarını sıvadı. "Anlat, beyin fırtınası yapacağım şimdi."
"Şimdi gittim cenazeye, Ozan kötüydü tabii bir şeyler saçmaladı. Bir de orada kimi gördüm dersin? Batu'nun annesini... Sonra annemle ben eve döndük, uyudum hep. Batu yazmış ama görmedim, telefonumu bile almadım elime. Sonra geçen geldim okula, Batu'ya söyleyecektim bir de annesinin nasıl orada olduğunu soracaktım. Sonra ben Ozan dedim çıldırmaya başladı, devam edemedim. Sonra Faruk geldi, Ozan'ın evinde düşürdüğüm bu bilekliği getirdi," diyerek bileğimi salladım. "Sonra o gitti, Batu iyice çıldırdı. Öyle bi' bağırdı ki okulda yankılandı sesi, resmen kükredi. Sonra da bir şey olmadı, gittim tuvalete ağladım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen ve Ben
Teen Fiction"Hâlâ köpek gibi bana aşıksın," diyerek canımı yakacak bir kahkaha attı. "Biriyle kol kola okula gireceğim diye ödün kopuyor, birinin yanına ilerlediğimde aklın çıkıyor. Hadi yalan de, seni çok iyi tanıyorum ben. Kandıramazsın beni." Gözlerimin sul...