yirmi°

95.8K 3.9K 357
                                    

"Üç gün sevgili olabildik sadece, ayrıldım ben."

"Madem üç gün sevgili olacaktın, neden ayrıldın? Resmen duygularıyla oynamışsın." diyerek çıkıştım. Gün geçtikçe erkeklerden biraz daha soğuyordum.

"Ya olmadı, yapamadım, anlaşamadık. Ben de bilmiyordum üç gün süreceğini."

"Bilmiyorum, burada mağdur olan kız."

"Mağdur olan benim, kızın bu kadar takıntılı olduğunu nereden bileyim ben? Evime kadar gelip beni rahatsız eden o."

"Ee, aynı okulda bile değiliz. Senin sevgilin olduğunu göremez bile."

"Kuzeni burada ve o da peşimden ayrılmıyor, hatta birazdan bir yerlerden çıkabilir."

"Ona göstereceğiz yani."

"Evet, senin eski sevgiline yaptığımız gibi. Zaten benim yeni konuştuğum biri var, senden ayrıldıktan sonra ona geçerim."

Sanki taksiden inip vapura geçiyor çocuk!

"Yuh, yavaş biraz."

"Bu sefer ciddi düşünüyorum."

İnanmış gibi yap, kafan rahat kalsın.

"İnanıyorum."

"İnanmadığını biliyorum."

"Neyse, üstelemeyelim. Yardım etmeye çalışırım."

"Teşekkür ederim."

Melih üç gündür sevgili olduğu bir kızı terk ediyordu ve kızın canı yandığı için saldırganlaşıp Melih'in evine gidince suçlu kız oluyordu. Evet kimse kimsenin evine gidip rahatsız edemezdi ama erkeklerin kızları böyle parmağında oynatması sinirlerimi bozuyordu. Aynı şeyi yapan kızlar da sinirimi bozuyordu. İnsanlar birbirlerinin duygularını nasıl böyle hiçe sayıyordu anlamıyordum. Sevgi bu kadar ucuz değildi, zaten bu anlatılanlar sevgi bile değildi.

"Şimdi," diyerek tekrar konuştu. "Bir hafta görürse bizi hemen kuzenine söyler, o da beni rahat bırakır zaten."

"Peki."

Hiçbir şekilde yapmak istemiyordum ama kendimi borçlu hissediyordum. Zaten insanların bedavaya yardım etmeyeceğini bu yaşıma kadar anlamış olmam gerekiyordu.

"O zaman ben kaçayım, öğleden sonra teneffüslerde görüşürüz."

"Görüşürüz." diyerek kantine indirdiğim test kitabını açtım. O da gitmişti zaten. İçim içimi kemiriyordu, şimdi kim bir hafta bu çocukla uğraşacaktı?! Zaten tek bildiği şey kız muhabbetiydi, teneffüsler bitene kadar canım çıkıyordu.

"Kolay gelsin."

Biri gider biri gelir, hayat işte.

"Dokunmuyorum merak etme, kolay gelsin demek istedim sadece."

"Deme Ozan."

"Ne, bunu da mı babama söyleyeceksin?"

"Çok mu korktun?"

"Korkmadım, korkan sensin ki tehdit ediyorsun."

"Bana başka bir çare bırakmadın. Üstelik senin sevgilin var, sevgilin varken eski sevgilinle konuşman ne kadar doğru?"

"Ayrıldık on dakika önce."

Ne?! Ozan ve İclal ayrıldı, Ozan ve İclal ayrıldı, Ozan ve İc-...

"Şoka mı girdin, n'oldu?"

"Umrumda değil, yeni birini bulursun iki güne." dedim umursamaz görünmeye çalışarak.

"Senin kadar hızlı olamam."

İzin almadan Melih'in kalktığı yere oturduğunda gözlerimi devirdim. Kalk desem dinlemeyecekti, en iyisi sorulara geri dönmekti. Kafayı meşgul etme olayı sanırım işe yarıyordu ya da ben psikolojik olarak kendimi kandırmıştım.

"Konuşmayacak mısın? Gerçekten insan gibi sohbet etmeye çalışıyorum."

"Beni delirttikten sonra böyle masum ayağına yatman çok komik geliyor."

"Delirdin yani, kabul ediyorsun."

"Alaylı konuşmandan hoşlanmıyorum."

"Tamam, sakin. Ders çalışmana sevindim."

"Neden ayrılıp koşarak yanıma geldin?"

"Öyle bir şey yapmadım, kantine geldim sen vardın."

"Neden ayrıldın?"

"Sana yazdığı için ve gelip bana hesap sorduğu için."

En azından dürüsttü.

"Birazdan gelip ayrılır ayrılmaz yanıma geldiğini görecek ve bana saldıracak, uğraşamam senin eskilerinle."

"Bir şey yapamaz."

"Sen bana yakın olup telefonumdaki mesajları silmeye mi çalışacaksın?"

"Yuh kızım, sen gerçekten kafayı yemişsin." diyerek ayıplar gibi baktı. Yani, haklı sayılabilirdi ama yine de telefonumdaki uygulamalara da şifre koymam gerekiyordu. Ozan'a güven olmazdı sonuçta.

Sessiz kalarak birkaç tane daha soru çözmüştüm ki tekrar konuştu. "Barışmak ister miydin?"

Aklını karıştırmasına izin verme Ela, bu bir oyun, sakın düşme Ela. Gerçekten mesajları silmek istiyor Ela, cevap verme Ela...

"Her şeyi unutup en baştan başlayabilir misin mesela?"

Kafanı bile kaldırma Ela.

"Cevap verir misin?"

"Hayır."

"Hangisi hayır?"

"Amacın ne? Uzak dur benden, yemiyorum artık Ozan."

"Barışmak istemiyorsun yani?"

"Ben senin boşta kaldığın zaman gelip konuşacağın biri değilim, bu sefer gerçekten sen kaybettin."

Masadan eşyalarımı alarak kantinden çıktım. Ağlamak üzereydim, aşkından ölen kız barışma sorusuna kaybettin diyordu. Bu ben miydim yoksa aşık değil miydim? Yine duygu karmaşam geri gelmişti, işte böyle oluyordu. Gelip birkaç satır konuşup kurmaya çalıştığım düzene tekme atıyordu. Ben bir şeyler yapmak istedikçe sürekli birileri engel olacaktı.

Sınıfa çıkarak eşyalarımı bırakıp öğretmen masasının önüne geçtim. Hâlâ bana barışma teklifi edecek cesareti bulduğuna göre yeterli derecede değişmemiştim gözünde, değiştiğimi göstermek için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Ozan artık adımı bile ağzına almayacaktı.

Camdan bakarken duvarın üzerinde oturan bir kız fark ettim. Bu İclal'di ve sanırım ağlıyordu. Çok garipti, şu an nefretle baktığım ama bir zamanlar ağladığım çocuk için şimdi de başka bir kız ağlıyordu ve benim gibi bir süre sonra nefretle bakacaktı. Duygular tıpkı bir insan gibi doğup, büyüyüp ve ölüyordu.

En çok korktuğum şey ise yeni birine doğan bir duygumdu.

Günaydın ♡ dün akşam panomda elli ikinci bölümden alıntı verdim, görmeyen kalmasın :)

Sen ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin