Okula gelmediğim sakinleştirici bir günün sonrası yine okuldaydım. Dün güzel bir şekilde dinlenmiş, tekrar duş almış, film izlemiş, annemle pizza yemiş ve psikoloğa randevu almıştım. Gerçekten tazelenmiş hissediyordum, sanki dünden sonra her şey daha güzel olacaktı. Tek dileğim içimdeki bu hissin beni yanıltmamasıydı.
Sınıfa girdikten sonra her zamanki yerime oturarak türkçe denememi çıkardım. Kendime söz vermiştim, bundan sonra derslerimi aksatan hiçbir şey olmayacaktı. En önemli şey derslerimdi ve birkaç ay bu böyle kalacaktı.
Servis normalden daha geç getirdiği için sınıfta olmayan birkaç kişi vardı ve bunlardan biri de Batu'ydu. Merak etsem de üstelemeden kitabıma geri döndüm. Sonuçta her zaman geç geliyordu, bugüne özel değildi.
"Dün sözlü olacağını bildiğin için mi gelmedin?"
"Dün sözlü mü oldu?" diye sordum şaşkınlıkla.
"Neden tekrar ettin?"
"Şaşırdım sadece, hangi dersten?"
"Matematik ve sadece sen yoktun, eğer gelecekte sözlü olan günleri de biliyorsan söyle ben de gelmeyeyim."
"Saçmalama," diyerek boş boş suratına baktım önümdeki kızın. Nihayet adını öğrenmiştim, Elif'miş. "Rahatsızdım sadece, gelemedim."
"Peki, geçmiş olsun."
"Sağol."
Hoca hâlâ derse gelmediği için sınıf oldukça gürültülüydü. Dersler kimsenin umrunda değil gibiydi, herkes sohbet ediyordu. Kitabın kapağını geri kapatarak hocayı beklemeye başladım. Ben kapatır kapatmaz ise Batu sınıfa girmişti. Yine baştan sona dağılmıştı, sanırım migren ağrısı yüzündendi. Sırasına geçerek elindeki kravatı fırlatır gibi bıraktı. Bu gürültüde uyuyamazdı bile. Arka sıralardan bi' çocuğun "Hocalar toplantıda şu an, inşallah ikinci derse de sarkar." demesiyle dudak büzdüm. İki ders, ders çalışma ihtimali yok muydu?
Yoktu. Bu seste imkansızdı.
Yerimden kalkarak Batu'nun yanına geçtim. Yattığı için beni fark etmemişti.
"Batu."
"Sorularına sonra baksak olur mu? Başım ağrıyor."
"Soru getirmedim." diyerek kafasından tutup yavaşça kaldırdım. Gözleri kan çanağına dönmüştü, gördüğüm manzarayla derinden sarsılmıştım. Sanki günlerdir uykusuz gibiydi.
"Neden ağrıyor bu başın sürekli?"
"Migren demiştim ya."
"Bu migrenini tetikleyen ne, onları bularak çözmeye çalışsan nasıl olur? Kötü görünüyorsun."
"Kravatı takarsan düzelebilirim." dediğinde gülümseyerek masanın üzerindeki kravatı aldım ve hızlı hareketlerle bağladım. Ardından gömleğini düzeltmiş, sıranın üzerindeki polarını giydirmiştim. Saçlarını da düzelterek "Oldu sanırım." dedim.
"Bunu yapmanı seviyorum sanırım."
"Neyi?"
"Bunu işte, dağınık hâlimi toparlamanı."
Gülümserken "Ama," dedim. "Saçların çok dağılmış, sprey olsaydı sıkardık."
"Bırak dağınık kalsın."
"Kantinden limon alıp sürelim mi? Yana yapıştırırız böyle." diyerek gösterirken güldüm. Benimle beraber o da gülerken "Saçmalama," demişti. "Memnunum ben."
"Sınıf çok gürültülü, başın iyice ağrıyacak. Kahvaltı yaptın mı?"
Kaşlarını yukarı kaldırdığında ayağa kalkarak onu da kolundan çekip kaldırdım. "O zaman yapalım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen ve Ben
Novela Juvenil"Hâlâ köpek gibi bana aşıksın," diyerek canımı yakacak bir kahkaha attı. "Biriyle kol kola okula gireceğim diye ödün kopuyor, birinin yanına ilerlediğimde aklın çıkıyor. Hadi yalan de, seni çok iyi tanıyorum ben. Kandıramazsın beni." Gözlerimin sul...