"Sen canavarsın," dedi, tekrar Emir Karahan'a bakarak. "Ve ben kuzenimi sana kurban etmeyeceğim. Senin gibi bir şer-"
"Demet!" Dedim, sertçe. "Sevgilime saygı duymayacaksan çık git!"
Demet, sokaktan geçerken göz göze geldiği bir insana bakıyormuş gibi baktı bana. Bu bakış, hayatım boyunca unutamayacağım bir bakış olacaktı. Saniyeler sonra dudakları yana doğru kıvrıldı ve yanıma yaklaşıp yüzümü avuçları arasına aldı. "Kuzi, benim..." dedi, şefkatle. Kafamı biliyorum der gibi salladım. "Benim, kuzin. Benim, kafana taş atan çocuğu bana söylediğinde çocuğun kafasına kocaman taş atan kuzinim..." ellerimi avuçlarının arasına aldı. "Burası sana ait değil. Sen buraya ait değilsin," bakışları odayı süzüp tekrar bana çevrildi. "Burası karanlık. Bu ev karanlık. Sen karanlıktan korkarsın, yapamazsın ki," bir elini yanağıma yerleştirdi. "Sen, karanlık evin odasında, salonunda, mutfağında, hiçbir yerinde kalamazsın, sen beyazsın..." bakışları Emir Karahan'ı buldu. "Karanlık..." bakışları tekrar beni buldu. Yanağımdan süzülen yaşı takip edip gülümsedi. "Sen buraya ait değilsin. Sen hiçbir zaman buraya ait olmadın. Toparlanamazsın. Kimse seni toparlayamaz, kimse. Kendine gel Sena... geç olmadan kendine gel. Karanlığın içinde beyaz leke olarak kalırsın."
Hızla odadan çıkıp, yirmi bir basamağı çıktım ve terasa girdim. Elimi boğazıma sarıp sıvazladım.
"Sen beyazsın... zifiride parmakla gösterilip, seçilebilecek kadar beyaz ve temizsin benim güzel kızım. 'Zifirideki beyaz leke' diyecekler sana. Unutma... sen değil, zifiri senin beyazlığında bir leke. Sen değil, zifiri leke..."
Elimi kalbimin üzerine koyup nefes almaya çalıştım. Alamıyordum. Unutmuştum. Nasıl alınırdı nefes. Gökyüzüne baktım ve gözlerimi kapatıp yavaşça burnumdan nefes almaya başladım. Ciğerlerim dolduğu oksijenle daha çok istediler.
"Özür dilerim anne..."
Gözlerimi açtım. Karanlık gökyüzü canımı yakmak istercesine daha çok kararmıştı sanki. Koluma dokunulmasıyla irkildim. Emir Karahan, ifadesizce bana bakıyordu.
"Göndereceğim" dedim. Yanından geçecekken kolumu tuttu. Bakışlarımı gözlerine çevirdim.
"Gitti" dedi.
Kafamı olumlu anlamda salladım. Onun gidişi Adonis gibi sesiz olmamıştı. Geçmişti üzerimden, bir kez değil bin kez geçmişti beş dakikada... elimi saç diplerime ulaştırıp okşadım. "Şey var mı?" Bir şey istiyordum. Dilimin ucunda fakat dökülmüyordu dudaklarımdan. Bana sigara uzatınca hızla aldım. Bunu istiyordum. Titremeye başlayan ellerimle bir dalı dudaklarımla kavuşturup içime bir nefes çektim. Olmamıştı. Bir daha çektim. Olmamıştı, ciğerlerim dolmamıştı. Emir Karahan, çakmak uzatınca hızla aldım ve yakmaya çalıştım. Ellerim öylesine titriyorlardı ki, beceremiyordum. Hücrelerim öfkeyle kabarınca çakmağı hızla yere fırlattım. Dudaklarımdaki sigarayı da aynı şekilde fırlatıp ellerimi saç diplerime koydum. Bir şeyi beceremiyordum. Yanaklarımdan yaşlar süzülürken saçlarımı var gücümle çektim. Ağlamak istemiyordum ama bedenim isteğim dışı hareket ediyordu. Emir Karahan, saçlarımın arasındaki ellerimin üzerine ellerini koyunca bakışlarım onu buldu.
"Sakin ol" dedi, şefkatle.
Kafamı olumsuz anlamda salladım. Sakindim. "Bir şeyi beceremeyen salağın tekiyim ben..." dedim, çaresizce.
Dudaklarına bir dalı sıkıştırıp yaktı ve içine derin bir nefes çekip, dudaklarının arasındaki sigarayı dudaklarıma ulaştırdı. Burnumu çekip sigaradan derin bir nefes aldım. Ciğerlerimin bayram ettiğini hissettiğimde bir nefes daha çektim içime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN İZİ
Teen FictionHer gün ölür mü bir insan? Her gün ölüyordum. Peki öldüğü gibi dirilir mi bir insan? Öldüğüm gibi diriliyordum... ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR! Yayınlama Tarihi: 26 Nisan...