Gözünden akan yaş, buruşan yanaklarından aşağıya süzüldü. Her şeyin suratına vurulması gerekiyordu yoksa cidden kendini dünyanın en masum insanı sanıyordu bu kadın.
Sedat'a diktim bakışlarımı. "Sen ne esip gürlüyorsun? Hı? Kızına aşık bir babaymış gibi bağırıyorsun. Çocuklarına ve eşlerine işkence etmekten zevk alan bir şerefsiz değil m-"
"Yavaş ol," dedi, sert sesiyle sözümü keserek.
Yaklaşıp önünde durdum. "Şerefsiz değil misin?" Dedim, bastırarak. "Ama ne yazık ki bu kız artık reşit. Bu kızı yanına alma şansın sıfır, ama eğer reşit olmasaydı nolurdu biliyor musun?" Bir süre gözlerine baktım. "Seni kendi ellerimle öldürür, etlerini köpeklere yedirirdim." Dedim, adeta fısıldayarak. Bakışlarında bir tutam şaşkınlık gördüm. Ona bu denli karanlık bakmam onu afallatmıştı.
Ortamda sessizlik oldu. Emir beni izliyordu. Gözlerimdeki nefreti, cinayeti, öfkeyi izliyordu.
Anna'ya döndüm. "Burada işimiz bitti." Dedim, İngilizce konuşarak.
Yutkunurken kafasını sallayıp ayaklandı. Elimi uzatıp yanıma gelmesini bekledim. Elimi beline sardım, yürüdüğüm sırada Sedat hızla önüme çıktı. "Onu hiçbir yere götüremezsin!"
Kendimi tutamayıp güldüm. Gülerken Altay ve Emir'e baktım. "Duydunuz mu? Götüremezmişim."
"Sen kendini ne sanıyorsun?" Dedi Sedat. Ona baktım. "Kızımı hiçbir yere götüremezsin." Bu kelime ile Anna'nın bedeni nefretle kasıldı.
"Kızımı," salona giren dayıma baktım. "İstediği yere götürür." Dedi, bastırarak.
Şaşırmamıştım. Geleceğini biliyordum. Arkasından Taylor gelmişti. Herkesin şaşkın bakışları bu kez dayıma çevrildi. "Sen de kimsin amına koyayım?!" Dedi Sedat, hiddetle.
Anna'nın kasım kasım kasılmış bedenini belini okşayarak gevşetmeye çalışıyordum. "Babam," dedi Anna, ilk kez konuşarak. Türkçe telaffuzu normalde iyi olmasa da bu kelimeyi çok iyi kullanmıştı. Şaşkın bakışlar Anna'nın üzerindeydi bu kez. Kafası dik bir şekilde karşısındaki canavara bakıyordu. "Karşındaki benim babam." Türkçesi bozuk olmasına rağmen iyi konuşuyordu. Zorlanıyordu ama iyi konuşmak için baya bir çaba sarfediyordu.
"Senin baban benim." Dedi Sedat. Elindeki DNA testini Anna'ya çevirdi. "Benim."
Anna'nın söylemek istediği o kadar şey varken susmak zorunda kalmıştı çünkü kendini açıklayamayacaktı. Şu an Türkçesinin iyi olması dışında dilediği bir şey yoktur diye düşünüyordum.
Lenard kızının yanına geldi. "Laçin bu kızı bana verdi. Emanetine gözüm gibi baktım ve kızım gibi sahiplendim." Dedi Lenard. Bakışları Emir'in ailesindeydi; o da Sedat'ı ciddiye bile almıyordu. "Hepinizi tanıyor, kendini bildi bileli bir anneannesi var, dayısı, eniştesi, teyzesi ve yengesi var. Onu alıp hepinizden bağımsız büyütmedim. Hepinizi bilerek büyüdü, hepinizi tanıyarak büyüdü ve hepinizi çok severek şu an burada." Sedat'a baktı. "Ama senden nefret ediyor Sedat. Herkesi bildiği gibi seni de biliyor ve hayatı boyunca senden nefret etti. Sen onun için baba değilsin, canavarsın. Abilerine ve annesine işkence eden bir canavar."
Sedat öylece karşısındaki adamı dinliyordu.
"Yeğenimi ne diye sana güvenerek vermiş?" Dedi Eyüp, aksi bir tavırla. "Sen kimsin de sana vermiş?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN İZİ
Teen FictionHer gün ölür mü bir insan? Her gün ölüyordum. Peki öldüğü gibi dirilir mi bir insan? Öldüğüm gibi diriliyordum... ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR! Yayınlama Tarihi: 26 Nisan...