Telefonuma Altay'ın araması düştü. "Evet?" Dedim.
"Konum atacağım gelmen gerekiyor." Dedi, düşünceli sesiyle.
"Dilin falan sürtüştü herhalde? Tekrar baştan al bakayım cümleni." Dedim, sert sesimle.
"Yav he he ya! Gelir misin majesteleri?" Dedi, bıkkınca.
"N'oldu?"
"Tahıl tanrısı şu an tam karşımda ve başı biraz belada."
Kaşlarım çatıldı. "Ne?"
"Aynen öyle. Yalnız iyi dövüşüyor he! Yardım edeyim mi yoksa ben de ona karşı gelip döveyim mi onu?"
"Ne diyorsun amına koyayım?!" Dedim, sertçe.
"Senin şu Adonis'den bahsediyorum." Dedi, ciddiyetle. Kaşlarım daha fazla çatıldı. "Cihan Çakır'ın adamlarıyla dövüşüyor. Mekanı birbirine kattılar."
Telefonu kapatıp ayaklandım. "N'oldu?" Dedi Ava.
"Önemli bir şey değil. Gelirim bir saate." Dedim. Kapıdan çıkacakken Anna konuştu.
"Geleyim mi bende?"
"Artı bir." Dedi Ava.
Evden çıkıp aşağıya indim. Adonis neden Cihan Çakır'ın adamlarıyla dövüşsün? O adamla çalışmıyor mu? Kafam karışırken motora atlamıştım. Altay'ın attığı konuma on beş dakikada gitmiştim. Altay duvara yaslanmış karşısındaki mekana bakıyordu, ona yaklaştığımda bana döndü. Mekana baktığımda Adonis etrafındaki dört adamla baş etmeye çalışıyordu.
"N'apalım?" Dedi Altay.
İki yıldır görmediğim adam bambaşka biri haline gelmişti. Saçları uzamış, sakalları da öyle. Kaşları daha belirgin bir hâl almıştı. Aslında dövüşmeye çalışıyordu ama yumrukları dengesizdi, karşısındaki adamların da amacı onu dövmek değil gibiydi zaten. Ona bakarken hiçbir şey hissetmiyordum; nefret de dahil.
Kendime düşünmeye fırsat vermeden mekana girdim ve Adonis'in arkasından adamın bacağına bacağımı doladım adam bana baktığında yüzüne sert bir yumruk yemişti. Altay, diğer adama dalarken, Adonis şaşkınca Altay'a bakıyordu. Göz altları morarmıştı, bunun dövüştüğü adamlarla bir ilgisi yoktu ama. Belimdeki silahı çıkarıp adamın alnına bir delik açtım. Diğer adam silahına davranacakken onun da alnına bir delik açmıştım. Altay da iki adamı halletmişti.
"Altay?" Dedi Adonis, şaşkınca.
"Tahıl tanrısı." Dedi Altay, sırıtarak.
Adonis bana baktı. Bal gözleri kahverengiye dönüşmüştü. Göğsü hızla kalkıp iniyordu. "Ne işin var senin burada?" Dedi, tekrar Altay'a dönerek.
"İş güç." Dedi Altay, geçiştirerek. "Sahibinin köpekleri niye sana saldırıyor?"
Arkamı dönüp mekandan çıkmak için adımlarımı attım ama Adonis'in sorduğu soruyla durdum. "Selçuk baba Sena'yı bulduğunu söyledi. Doğru mu?"
Altay'a baktığımda bana bakıyordu. "Doğru." Dedi, tekrar Adonis'e dönerek.
Mekana Emir girdiğinde peşimdeki adamlardan bilgi almış olduğunu anlamıştım. Bakışları direkten Adonis'e temas etmişti. "Ne işin var senin burada?" Yerdeki cansız bedenlere baktı. "N'oluyor?"
"Sena nerede?" Dedi Adonis, Emir'e yaklaşarak.
Adonis'e döndüm. Bana bakıp tekrar Emir'e döndü. "Kim bu kadın?"
"Nora Davis." Dedi Altay. Emir'in cinayet dolu bakışları Altay'a değdi. Bu isimden hoşlanmıyordu.
"Sena'yı buldunuz mu?" Dedi Adonis, sorduğu sorunun cevabını siklemeden. "Cevap versenize!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN İZİ
Teen FictionHer gün ölür mü bir insan? Her gün ölüyordum. Peki öldüğü gibi dirilir mi bir insan? Öldüğüm gibi diriliyordum... ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR! Yayınlama Tarihi: 26 Nisan...