Adonis: Bu onun pek umrunda değil Demet. Onun karşısında olduğumuzu düşünüyor ve bizden uzaklaşıyor. Sena! Bu zamana kadar dağ gibi arkanda olmadık mı? Ne söylediysen kararlarına saygı duyup yanında durmadık mı? O adam seni değiştiriyor. Gün geçtikçe bizden uzaklaşıyorsun görmüyor musun?!
Kuzi: Öyle bir şeyin olduğu yok Buğra. Kafası karışık ve kendini dinlemeye ihtiyacı var.
Adonis: Buna fırsat tanımayan bir adam var ama! Sena'nın kendisini dinlemesine izin vermeyen bir adam. Her geçen gün Sena'yı kendine bağlayıp intikam almaya çalışan ve ona zarar vermek isteyen bir adamdan bahsediyorum Demet! Emir Karahan er ya da geç intikam alır. Ben bunu adım gibi biliyorum.
Kuzi: Kes artık şunu!
Telefonu kapatıp masaya bıraktım. Emir'e baktığımda tebessümle bana bakıyordu. Arkama yaslandım ve kafamı geriye attım. "Acıktım!"
Saçlarımı sevdi. Ona doğru çevirdim kafamı. Telefonuma düşen ard arda bildirimlerle titrek bir nefes verdim. "İstersen giderim," dedi, şefkatle. "Demet haklı. Kendini dinlemeye ihtiyacın var."
Kafamı iki yana salladım. "Kendimle baş başa kalınca kötü oluyorum..." başparmağı yanağımı okşadı. "Seninleyken düşünmüyorum ve bu bana iyi geliyor."
Tebessüm etti. Gözlerimi şenlendiren çukura bakınca ben de tebessüm edip parmağımı çukura ulaştırdım, sevdim. "Bana iyi geliyorsun..."Yanağındaki elimi alıp avucumun içine öptü. Çalan kapıyla ayaklanacaktım fakat kendi ayaklanıp açmaya gitti ve saniyeler sonra elinde paketle tekrar yanıma oturdu. Dürüm kağıdını yarıya kadar açıp bana uzattı. Büyük bir açlıkla alıp, büyük ısırlıklarla yemeye başladım. Emir de kendi dürümünü açıp benim aksime daha sakin ve yavaş yemeye başlamıştı.
"Magazine baktın mı?" Dedim, ağzımdaki yutmak üzere olan lokmamla.
Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Magazinden daha önemli işlerim var."
Kaşlarım havalandı. "Acaba senin de mi yemeklerine ilaç koydular?" Bakışları bana çevrilince kahkaha attım. "Bunlar pek senin vereceğin tepkiler değil, kesinlikle ilacın etkisi olmalı!"
Ters bir bakışla kafasını yana doğru salladı. "Neden beni gözünde dünyanın en kötü mafya adamı ilan ettin?" Dedi, dürümden bir ısırık alarak.
Masadaki ayrandan büyük bir yudum aldım. "Seni değil. Bütün mafya adamları öyle olmaz mı zaten?" Yüzüm buruştu. "Kuralları olan, sert, acımasız, sert ve soğuk bir duvar gibi, duyguları olmayan... Yani, öyle oluyorlar."
Kafasını beni onaylarcasına salladı. Dürümümdeki son ısırığı alıp üzerine ayranı içtim. Emir de kendi yemeğini bitirdiğinde çöpleri pakete sıkıştırıp mutfağa ilerledim ve çöpe attım. Masadaki sigara paketiyle salona geri gidip oturdum ve kendime bir dal yaktım. Emir de kendine yaktı.
"Ama..." bakışlarımı Emir'e çevirdiğimde çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Tebessüm ettim. "Sen öyle değilsin."
Sigarasından bir nefes çekti. "Nasılım ben?"
Koltukta bağdaş kurdum. "Saydıklarım gibisin ama, içinde bambaşka bir adam var sanki. Gün yüzüne çıkartmadığın aslında içindeki adamı yaşatma isteğiyle yanıp tutuşan bir adam. Bunun üzerinde annenin payı çok olmalı...."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN İZİ
Teen FictionHer gün ölür mü bir insan? Her gün ölüyordum. Peki öldüğü gibi dirilir mi bir insan? Öldüğüm gibi diriliyordum... ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR! Yayınlama Tarihi: 26 Nisan...