"Günaydın"
Elim kalbimdeki yerini alırken şaşkınca karşımdaki adama bakıyordum. Güçlü bir kahkaha attı. "Korktun değil mi?"
Üzerimden atamadığım şaşkınlığımla kaşlarım havalandı. "Amacın ne?"
"Amacım," ellerini ceplerine koyup bana yaklaştı. "Sana yardım etmek" dedi.
Sabır dilenircesine bir nefes soludum. "Sen bir kerede anlamıyor musun? On defa tekrar tekrar mı söyliyeyim sana?" Dedim, sertçe.
"Gel seni bir yere götüreceğim" dedi, yangın kapısına ilerleyerek. Sıkıntılı bir nefes verip dış kapıya yöneldim. "Evinde ne olduğunu merak etmiyor musun?"
Kaşlarım çatılırken arkamı döndüm. Ciddiyetle bana bakıyordu. "Yalan söylüyorsun" dedim, net sesimle.
Kafasını olumsuz anlamda salladı ve yangın merdiveninin kapısını açıp içeriye girdikten sonra kapıyı açık tuttu. Kalbimin sesi bana gitmemem gerektiğini haykırırken, iç sesim ise onun tam tersini haykırıyordu. Kabak yine bize patladı iyi mi! Yavaş adımlarla yangın kapısından girip merdivenlerden inmeye başladım. Kırk beş saniye sonra binanın arka kapısından çıkmıştık. Önümden geçip arabanın kapısını açtı ve gülümsedi. Göz devirip kapıyı sertçe kapattım ve kendim açıp bindim. Arabanın etrafından dolanıp bindikten sonra çalıştırdı. Ağzımda atan kalp atışımla camı tam açıp içime derin nefesler çektim.
"Kendi yaptığınız bir pisliği bana neden gösteriyorsun?" Dedim, bakışlarımı Arun Çakır'a çevirerek.
Sırıttı. "O sürpriz senin için hazırlanmıştı, fakat kahramanın nedeniyle görememiştin" dedi, alayla.
"Cihan Çakır, Behzat Karahan ve karısını neden öldürdü?"
Bakışlarını kısa bir süre bana çevrilip tekrar yola çevrildi. Saniyeler içinde o pis sırıtışı yüzünde şekil aldı. "Kusura bakmayın savcım fakat babamı yakamam."
"Baban seni yakıyor ama?" Dedim, ciddiyetle. "Bu hayattan kurtulduğum gün, senin ve babanın yakasına yapışacağım biliyorsun değil mi?"
Kafasını olumlu anlamda salladı. "Tuttuğunuzu kopardığınızı duymuştum," bakışlarını bana çevirdi. "En çok da bundan etkilendim açıkçası"
Suratına iğrenerek baktım ve bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Yedi dakika sonra araba ofis önünde durmuştu. Arabadan indiğimde Arun Çakır da inip ofise ilerledi. Arkasından ilerleyip ofise girdiğimde tüm gözler bana çevrilmişti. Bir odaya girdi, hızla arkasından ilerleyip kapıyı sertçe kapattım.
"Reklam mı yapıyorsun sen?!" Dedim, öfkeyle.
Anlamsızca bana bakınca saniyeler sonra güldü. "Emir ile tencere kapak olmuşsunuz..." Dedi ve koltuğuna oturup laptopuyla uğraşmaya başladı.
Sıkıntılı bir nefes verip camdan hala bana bakan insanlara öfkeyle kafamı salladım. Önlerine döndüklerinde göz devirip Arun Çakır'a döndüm.
"Otur lütfen" dedi, sandalyeyi işaret ederek. İstemsizce sandalyeye oturdum. Ağzımda atan kalbim beni geçen saniyelerde geriyordu. "İçeriye girdiğinde evinin bütün duvarlarına bir görüntü yansıyacaktı" bakışları laptopdan çekilip bana çevrildi.
Kaşlarım merakla çatıldı. "Ne görüntüsü?"
"Bu hayattan kurtulmanı sağlayan o günün görüntüsü" dedi, ciddiyetle.
Anlamsızca karşımdaki adama bakıyordum. Laptopu bana çevirmesiyle kapı şiddetli bir şekilde açılmıştı. Korkuyla kapıya baktığıma Emir'in öfke dolu suratıyla karşılaştım. Hızla ayaklanıp yanına gidecektim fakat öfkeyle Arun Çakır'a yaklaşıp suratına güçlü bir yumruk vurdu. Elim korkuyla ağzıma giderken yerime çivilenmiştim. Arun Çakır, savunmasız kalmamış ve o da Emir'in yüzüne bir yumruk atmıştı. Kapıdan giren iki güvenlik görevlisi hızla Emir'in kollarından tuttular fakat Emir, öyle öfkeliydi ki yakasına yapıştığı adamı bırakmıyor, suratına attığı yumrukları durdurmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN İZİ
Teen FictionHer gün ölür mü bir insan? Her gün ölüyordum. Peki öldüğü gibi dirilir mi bir insan? Öldüğüm gibi diriliyordum... ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR! Yayınlama Tarihi: 26 Nisan...