Kaşları havalanırken ne söylemek istediğimi anlamıştı. Gözlerine yerleşen hayal kırıklığıyla kolunu sıvazladım. Görüş alanıma giren Emir, bize doğru yaklaşınca bakışları boynumdaki kolyeye kaydı. Adımları yavaşlarken bakışlarını kolyeden çekmemişti. Rahatsız olmuştu. Haklıydı da, biz gerçekten birlikte değildik ve benim bunu takmam dünyanın en saçma şeyiydi.
"Nil seni bekliyor." Dedi, ifadesiz sesiyle.
Kafamı olumlu anlamda sallayıp yanından geçtim. Nil'in odasına doğru yürüyünce hızla önüme çıkıp çantamı bana uzattı. "Telefonun çantanın içinde, birkaç kez çaldı." Dedi.
Çantayı elinden alıp içinden telefonu çıkardım. Adonis aramıştı. Nil, çarşıya çıkacağımızı söyleyince onu onaylayıp arkasından ilerledim ve bu sırada Adonis'i aradım. İlk çalışta açmıştı.
"Afrodit, neredesin?" Dedi.
"Mardin'de." Dedim, rahat tavrımla.
Birkaç saniye ses gelmemişti. "Mardin'de?"
"Evet, Emir ve Nil'le geldik."
"Anladım. Tadını çıkar o zaman sen. Seni seviyorum" dedi.
Otuz ikinci basamağı indim. "Ben de seni seviyorum."
Telefon kapanınca Nil ile konaktan çıkıp bir arabaya bindik. Araba çalıştırılınca camı yarıya kadar açıp bakışlarımı Nil'e çevirdim.
"Neden gidiyoruz? Bir şey mi lazım sana?"Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Son günümüz ve akşama kadar eğleneceğiz."
Gülümsedim. "Güzel fikirmiş."
Nil de gülümsedi. Bakışları saniyeler içinde boynumdaki kolyeye çarpınca gülümsemesi solmuştu. Şaşkınca yutkundu. "Bu... annemin kolyesi."
Boğazımı temizledim. "Rahatsız olduysan çıkarabilirim. Yengen verdi, yani annen yengene vermiş, yengen de bana verince- kabul etmedim ama çok ısrar etti ve onu kı-"
"Sena," dedi, tebessümle. "Bana açıklama yapmak zorunda değilsin. Yengem sana layık görmüş vermişse kimsenin laf söz etme hakkı olmaz." Nil'den beklemediğim bir tepki gelince kaşlarım şaşkınlıkla havalanmıştı. "Çok yakışmış. Onu gururla taşıyacağından şüphem yok."
Sesli bir nefes verdim. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"
Güldü. "Evet, böyle düşünüyorum."
İçimdeki sıkıntının yarısı kalkmıştı. Bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Mardin'in güzelliği göz kamaştırıyordu, herkesin hayatı boyunca bir kere gelip görmesi gerektiği bir şehirdi burası. Gerek havasıyla, gerek manzarasıyla... muhteşem bir yerdi. On beş dakika sonra araba çarşıda durmuştu. Nil ile indiğimizde tüm gözleri bize çevrilmişti. Anlamsızca Nil'e baktığımda gülüp koluma girdi ve bana yön verdi.
"Alışık değiller bizim gibi güzelleri görmeye" dedi, gülerek.
Ben de gülmüştüm. İnsanlar aralarında fısır fısır konuşmaya başlamışlardı. Nil bunları umursamayıp beni bir dükkana sokmuştu. Gümüş ve bakır eşyalarla dolu bir dükkandı. Fazlasıyla göz yoran ama aynı zamanda insanın dikkatini de fazlasıyla çeken bir yerdi. Nil, titizlikle incelemeye başladı. Burayı özlediği yeterince aşikardı. On dakika sonra burada çıkıp dolaşmaya başladık. Motiflerle dolu tezgaha yaklaşınca bir kaç tane aldı. Hem benimle sohbet ediyor, hem buranın güzelliklerinin en derinine kaçıp bana en ince ayrıntısına kadar anlatıyordu. Tüm dikkatimle Nil'i dinliyor bilmediklerimi ondan öğreniyordum. Rengarenk sabunların önüne geldiğimizde her renkten bir tane almıştı. Sabunların kokusu yoğun ve çok güzellerdi. Bir tezgaha daha yaklaşıp badem şekeri aldı ve bana uzattı. İlk defa tattığım bu badem şekeri, sanırım hayatımdaki en güzel şey olabilirdi. Bilekliklere dolu bir tezgaha yaklaştığımızda ikimiz de tüm dikkatimizi bilekliklere vermiştik. Bakışlarım hasırla yapılmış bir bilekliğe çarptı, elimi ona uzattığımda ensemde bir nefes hissetmiştim. Hasırla örülmüş bilekliğin yanındaki mavi taşlı, asansörlü şans bilekliğini eline aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN İZİ
ספרות נוערHer gün ölür mü bir insan? Her gün ölüyordum. Peki öldüğü gibi dirilir mi bir insan? Öldüğüm gibi diriliyordum... ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR! Yayınlama Tarihi: 26 Nisan...