Dudaklarımın üzerindeki baskıyla yanağımdan bir yaş süzüldü. Gözlerimi açtım. "Ben..." diye fısıldadım bir kez daha. Ellerimi yavaşça yanaklarına yasladım. Dudaklarım dudaklarına temas ediyordu. Kalbim bir anda öyle bir çarptı ki kalp krizi geçireceğimi sandım ama o çarpıntıyla beraber ağzımdan çıkaramadığım o iki cümle çıkmıştı dudaklarımdan. "Seni seviyorum."
Hızla bana baktı. Beynimdeki uyuşukluk geçerken sesler kesilmişti; kalbim ise ağzımda atıyordu. Kim kazandı?
Dudakları derince iki yana kıvrılırken sesli bir şekilde gülmeye başladı. Onun gülüşünü izlerken ben de hafifçe gülmüştüm. Burnumu çektim. "Deli misin? Niye gülüyorsun?"
Alt dudağını dişleyip kafasını geriye attı. "Kulaklarım çınlıyor..." dedi. Gülümsedim. Bana baktı. "Gel buraya." Dedi, kollarını açarak.
Kollarının arasına girip kollarımı boynuna doladım. Yüzünü boynuma gömüp şükür edercesine derin nefesler alıyordu. Konuşan şeytanlar yoktu. Bir anda yok olmuşlardı sanki. Bu beni korkutmalı mıydı?
Nabzıma öpücükler kondurdu, eli saç diplerimi okşarken bedenim gevşemişti. Boynundaki kollarımı daha sıkı sardım. Kokusunu içime doldurdum, burnumu ensesine temas ettirip tenindeki karışımı içime doldurdum. Saniyeler sonra yavaşça birbirimizde ayrıldık. Yüzüne gelen renkle bir ışıltı da gelmişti. Dudaklarını dudaklarıma yaslayıp ıslak bir öpücük bıraktı. Gözlerime baktı, bakışmamızı kesip telefonumun kamerasını açtım ve lenslerimi çıkardım. Hiç bilmediği gözlerimden bir şey okuyamazdı, o, bildiği gözleri okuyabilirdi sadece.
Yaşaran gözlerimi kıpraştırıp ona baktım. Yüzündeki gülümseme hayranlık tebessümüne dönerken gözlerime öylece bakakaldı. "Şimdi?" Dedim, merakla. "Şimdi nasıl bakıyorum?"
Güldü. "Çok güzel..."
Bu kısık ve hayranlık dolu sesi beni titremişti. Bacağımı diyet tarafına atıp kucağına yerleşince ellerini belime sardı. Burnumu burnuna sürtüp dudaklarını öptüm. "Şu an sadece sana sarılıp kokunla sabaha kadar uyumak istiyorum." Diye fısıldadım.
Beni kucağından indirmeden ikimizi de yatağıma götürdü. Yatağa oturduğumuzda Tişörtünün eteklerinden tutup çıkardım ve kendi tişörtümü de çıkarıp bir köşeye fırlattım. İkimiz de yatağa uzandık. Kafamı göğsüne yasladığımda kalp atışları kulağımı patlatacak güçlükte atıyordu. Sesli bir şekilde güldüm.
"Sakin ol, kalp krizi geçireceksin."
"Sanırım geçireceğim." Dedi, ciddiyetle.
Kollarımı bedenine sıkıca sardım. Kafam öyle sessizdi ki uzun zamandan sonra bu sessizlik bana çok değişik gelmişti. Değişikliğin önüne geçen huzurla tebessüm ettim. Sanki iki yıl boyunca bedenimden ayrılan ruhum şimdi bedenime geri dönmüştü. Saçlarıma konulan öpücüklerle içimdeki ölü kelebekler canlanıp bedenimi gezintiye çıkmışlardı. Bu kez huzurla kapattım gözlerimi, hiçbir şey düşünmeden huzura kendimi bıraktığımı tamamen hissettim.
🤍
Gözlerimi yavaşça araladım. Emir yatakta yoktu. Kaşlarım şaşkınca çatıldı, nasıl uyanmadım yataktan kalktığında? "Söylediğim gibi, uzun bir süre burada olacağım mutlaka görüşürüz." Kafamı kaldırıp balkona baktığımda balkonda çıplak üstüyle oturuyordu.
"Buna sevinirim. Neler yapıyorsun?" Emily?
Yataktan çıkıp tişörtümü giyindim ve balkonun girişinde bekledim. Emir telefonu hoparlöre almış ve tableti ile uğraşıyordu. Beni farketmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN İZİ
Teen FictionHer gün ölür mü bir insan? Her gün ölüyordum. Peki öldüğü gibi dirilir mi bir insan? Öldüğüm gibi diriliyordum... ... BU HİKAYEDEKİ OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. GERÇEK KİŞİ VE KURUMLARLA BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR! Yayınlama Tarihi: 26 Nisan...