"Kelebek kadar ömrümüz var..."
Sena zorla Salih'in arabasına binip hastaneye gelmişti. Herkes susuyordu ne zaman Nehir onlara bir şey sorsa. Sena diyordu, Yamaç diyordu; kimse ağzını açıp tek bir kelime etmiyordu, edemiyordu. Hastanenin önüne vardıklarında herkes arabalarından inince Nehir ilerlemek istese de Salih kolunu kaldırıp onu tuttu. Nehir ona sinirle bakarken gözü merdivenleri çıkan figürü bulmuştu.
Yamaç kucağında biriyle ağır adımlarla çıkıyordu merdivenleri. Nehir kaşlarını çattı. Anlamıştı ne olduğunu. Çok iyi anlamıştı. Ama aklı almak istemiyordu. Sena'nın öldüğünü kabullenecek gücü yoktu. Salih kadının halini fark edip ona sarıldı sıkıca. Nehir Salih'in büyük bedeni yüzünden artık manzarayı göremiyordu ama aklından gitmiyordu Sena'nın solgun yüzünün Yamaç'ın kollarından sarkışı.
Nehir hıçkırıp Salih'e tutunurken Salih çaresizce içindeki ağlama isteğine rağmen önce Nehir'le ilgilenmesi gerektiğini bilerek etrafına bakındı Selim'i arayan gözlerle. Kardeşiyle gözleri buluştuğunda bakışarak anlaştılar yine. Selim Salih'e Yamaç'ın yanında duracağının garantisini vermişti, Salih de Nehir'i eve bırakacağını söylemişti.
Salih kadını arabaya bindirirken Nehir olmayan gücüyle Salih'ten kurtulup Sena'nın, Yamaç'ın yanına gitmeye çalışıyordu. Salih kendini tuta tuta arabayı sürdü, yaşlardan bulanıklaşan bir görüş şu an istediği en son şeydi. Ama yanında oturan Nehir'in bunu hiç umursadığı yoktu. İçini dışına çıkartırcasına, hıçkırarak ağlıyordu; sayıklıyordu arkadaşlarının adını.
Sena'yı kaybetmenin acısı bir yana, eski bir yarasını açmıştı Yamaç'ı öyle görmek. Aklına Arık'ın öldüğü gece gelmişti. Kardeşi Kulkan'ın gelip ona haberi verişini ve başka bir şey demeden gidişini... Göğsüne sancılar girmişti adeta öğrendiğinde. Yamaç'a, arkadaşlarına bir şey demeden çekip gitmişti tımarhanedeki odasına, saklanmıştı her şeyden ve dünyadan.
Kendisini suçlamıştı çünkü. Arık... en az Yamaç kadar tehlikeli bir adamdı ve Nehir de o da ateşle oynamayı severdi. Bar kavgalarına mı girmemişlerdi birlikte, yaka paça atılmamışlar mıydı. Nehir Arık'la en vahşi ama en canlı yıllarını yaşamıştı. Ve bir gün gene kavgaya girdikleri bir barda bir koruma Nehir'e zarar verecek kadar sert davranınca onu kovarken, Arık delirmişti. "Senin için yakıcam o mekanı, hem de o herif içindeyken." Ama Kulkan'ın anlattığına göre Arık da kalmıştı içeride. Çıkamamıştı. Belki de Nehir kendini daha iyi savunsaydı o kavgada, Arık hiç delirmezdi. Yakmazdı, yanmazdı.
Nehir ağlamaya devam ederken Salih onu omzundan hafifçe sarstı. "Nehir, hadi canım geldik." Nehir gözlerini kırpıştırıp camdan baktı. Koçovalı evinin önündelerdi. Nehir'in içinden kusmak geldi. Sena'nın olmadığı o eve girmeyecekti. Başını iki yana sallayıp "B-Beni tımarhaneye bırakır mısın? Ben tarif ederim yolu." dedi. "Eve girmeyeceğim."
Salih alt dudağını yalayıp "Nehir." dedi. "Bak o Yücel iti hala etraftayken seni orada savunmasız bırakamam. Geç hadi eve, kurban olayım, lütfen." Nehir başını iki yana salladı yine. "Girmem. Salih ne olursun, beni kim ne yapsın hem? Hadi bırak beni." Salih gene başını iki yana salladı ve arabadan indi. Nehir'in kapısını açıp onu elinden tutarak indirdi. Nehir normalde içeri gitmezdi ama şu an hiçbir şeye gücü yoktu ki. Salih'in onu eve sokmasına izin verdi.
Eve girince bir süre koridorda durdu. Nereye gideceğini bilemedi. Salona doğru bir adım attı. Ayaklarını onu yavaşça balkona götürmüştü. Nehir ağrıyan başı ve durgunlaşmış haliyle balkona çıktı, oradan bahçeye indi, zamanında Akşın ve Karaca'nın kaçtığı deliği buldu, oradan çıktı sanki bakkala ekmek almaya gidiyormuş havasında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çalınan Dans
FanfictionYamaç sızlanıp "Nehiiiiiiiiiir." dedi. Nehir kulağını tutup "Bağırmasana be!" dedi. "Gene ne oldu?" Yamaç gözlerini tam açamayarak "Nehir ben bugün mezun oldum." dedi sarhoş sesiyle. Nehir başını sallayıp "Biliyorum salak, o yüzden çıktık ölene kada...