"Böyle de nispet olmaz ki! Seni gidi zalim yar! Zorla da kısmet olmaz ki! Seni gidi hain yar!"
Kadın sadece erkeklerden oluşan masada oturup elindeki şarap bardağını hafifçe sallarken Yücel'in bakışlarını üstünde hissetmesiyle başını kaldırdı. Adam ona güven verircesine gülümseyince Efsun da aynı şekilde karşılık verdi. Yücel her zaman onun yanında olmuştu. Abisi gibiydi resmen. Babası en çok ona güvenirdi söz konusu kızı olunca.
Efsun da güvenirdi Yücel'e. Sorgusuz sualsiz hem de. Bu yüzden Yücel ona yaşlı gözlerle babasının haberini getirdiğinde, Çukur'daki mafyatik bir aile yaptı dediğinde inanmıştı. Bu yüzden hiç tanışma şansına erişemediği abileri Nazım ve Emrah'ın da öldürüldüğünü söylediğinde inanmıştı.
Nefes alması zorlanmıştı her haberde. Uyuyamaz olmuştu bu dünyada kimsesiz kaldığını öğrendiğinden beri. Ve bir gün Yücel gene kapısına gelip "İntikamımızı alacağım, bana yardım et." dediğinde hemen yardım etmişti. Zorlanmadan nefes almak istiyordu sadece genç kadın. Yapması gerekeni yapmıştı. Onu köksüz bırakanların kökünü kurutmuştu, kurutuyordu. Yani Yücel'e kurutmuştu ama gene de payı olması onu rahatlatıyordu.
O Çukur hakkında konuşmak için fırsat kollarken Azer'in adamları et servisine devam ediyordu. Efsun kokudan kusup bayılmamak için kendini kasarken konuyu açtı birden. Masadaki Yücel dışındaki erkekler o kadar aptal gözüküyordu ki o an gözüne. Azer kendini kral olacağına ikna etmişti. Timsah sadece eğlenmek için orada gibiydi. Akın gelmemişti ama ondan da çok umutlu değildi Efsun. Eli zayıf gözükse bile rakibi de şu an çok zayıftı. İyi oynarsa maç çabuk biterdi. Sadece Yamaç mahalleye dönmeden, Koçovalılar hapisten çıkmadan işi bitirmesi lazımdı o kadar.
***
Saat onu geçerken Nehir üç aydır bırakın girmeyi, önünden bile geçmeye tahammül edemediği tımarhaneye adımını attı. Yamaç ortalarda yokken oraya girmek doğal hissettirmiyordu ama artık dayanamıyordu. Girmesi, odasındaki yatağına uzanması, ağaçların gölgelerini hayal etmesi lazımdı. Belki Yamaç gittiğinden beri ağrıyan ruhu biraz rahatlardı.
Ama umutları suya düşmüştü odasının halini görünce. Sadece üç aylığına yoktu ve odasını hemen başka birine mi vermişlerdi yani? Nehir sinirle odadaki eşyaları dağıtıp hepsini kapıdan atmaya başladı. Bunları yaparken söyleniyordu da. Görevli onu durdurmaya çalıştıkça Nehir'den daha ağır küfürler duyduğundan bir yerden sonra vazgeçmişti ve Nehir'i kendi haline bırakmıştı.
Nehir yastık kılıfını kapıya fırlatırken odaya yeni giren birinin yüzüne gelmişti kumaş. Nehir ona sinirle bakıp "Sen misin benim odamı alan?" derken adam yüzündeki kılıfı çekti ve ona baktı. Nehir yere çakılmış gibiydi. Yamaç hiç onluk olmayan dağınık ve solgun saçlarıyla, üstünde hasta giysileriyle dururken Nehir gülümsemeden edemedi. "Yamaç?"
Yamaç ona gülümseyip "Selam." dedi hafiften eğilerek. Nehir onun bu halini umursamadan gitti ve ona sarıldı sıkıca. Nehir'in ona sarılan bedenini hissettiği gibi gerilip kaçmak isteyen Yamaç'ın nefesleri sıklaşırken Nehir ondan ayrılıp yüzünü ve saçlarını okşadı. "Gerçekten sensin. Kaç ay oldu haberin var mı sensiz geçen? Meraktan öldük! Öldüm."
Kadının ellerini ensesindeki saçlarda hisseden Yamaç tüm korkularını bir kenara bırakıp onu gene koynuna çekti ve sıkıca sarıldı. Burnunu omzuyla boynunun birleştiği yere gömerken "Özür dilerim." dedi ve ona daha da sıkı sarıldı. Nehir de gözlerini kapatıp ona sarıldı. İkili normal arkadaşlardan daha uzun süre sarılı kaldıktan sonra nihayet ayrıldıklarında Nehir gülen gözlerle Yamaç'a baktı. "Hep burada mıydın sen?" Yamaç başını salladı sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çalınan Dans
FanfictionYamaç sızlanıp "Nehiiiiiiiiiir." dedi. Nehir kulağını tutup "Bağırmasana be!" dedi. "Gene ne oldu?" Yamaç gözlerini tam açamayarak "Nehir ben bugün mezun oldum." dedi sarhoş sesiyle. Nehir başını sallayıp "Biliyorum salak, o yüzden çıktık ölene kada...