3.0 // Sarman Kedi

333 16 23
                                    

"Kediler ve şarkılar bize yeterli değil. Sana ben gerek."



Salih elindeki bardağı çevirip otelin barında çalan yumuşak müziğe başıyla hafifçe ritim tutarken duyduklarını düşünüyordu bir yandan da bilmem kaçıncı sigarsını içerken. Selim onu arayıp Saadet'in boşanma davası açtığını söylemişti. Karısı bu kararını ona ilk elden bile iletecek kadar sevmiyordu yani artık onu.

"Bak sen, bu Alman Halay tekniğini geliştirmeye çalışan Türk değil mi?"

Salih başını kaldırıp yanındaki bar sandalyesine oturan güzel kadına baktı. İstemsizce onu süzdükten sonra başını geri çevirdi. "Merhaba Simay." dedi. "Artık beni takip ettiğini düşünmeye başlayacağım." Kadın gülüp saçını düzeltti. "O kadar vaktim yok inan." Salih gülüp "Olsa takip ettireceksin yani?" dedi. Efsun onu aynı şekilde süzüp başını çevirdi gene. "Belki."

Efsun önüne konulan çilekli şampanyayla kaşlarını çatıp barmene baktı. "Ben sipariş vermedim." Salih başını salladı. "Ben verdim siparişi. Geçen gün sen ondan içince..." Kadın ona bakıp nazikçe gülümsedi. "Teşekkürler." Adam omzunu silkip sigarasından bir nefes daha alırken Efsun içinden küfürler ediyordu. Sadece adamın yanına gidip "Bunu arıyormuşsun." deyip USB'yi verecek ve kaybolacaktı. Planda Salih'in böyle üzgün yavru bir köpek gibi somurtması ve ona içki ısmarlaması yoktu.

Kadın parmakları arasındaki USB'yi yumruğunda saklayıp "Ne oldu, neden böylesin sen?" dedi dayanamayarak. Salih ona bakmadan "Boş ver." dedi. Efsun başını yana eğip "Lütfen?" dedi. "Konuşmaya ihtiyacın var gibi duruyorsun." Sözcükler ağzından çıkarken beyni ona kızıyor, gürlüyor ve hemen o USB'yi verip gitmesini söylüyordu ama vicdanı el vermiyordu buna. Elleriyle iyi gelemiyordu adama ama en azından onu dinleyebilirdi.

Salih kadın bir bakış atıp yine önüne döndü. "Karımla boşanıyormuşuz." dedi basitçe. "Selim aradı söyledi." Efsun duraksadı. "Ç-Çok üzüldüm. Dava için Türkiye'ye geri döneceksin o zaman ha? Ya da karını boşanmamaya ikna etmek için falan?" Salih yüzünü ekşitip içkisinden bir yudum aldı. "Yok, gitmiyorum Türkiye'ye falan. İyi oldu böyle olması."

"Nasıl yani?"

"Biz... Biz başından beri olamamış, olduramamıştık yani Simay. Demiştim ya sana. O da nihayet onun istediği, hayalini kurduğu adam olmadığımı fark etti. Boşanmaya karar verdi. Geç bile aldığımız bir karar bana kalırsa. Hem boşanmayalım diye ona yalvarsam ve cidden boşanmasak benden ona mutluluk gelmez ki. Gelemeyecek. Onu mutlu edemeyince ben de mutlu olamayacağım. Sırf evliliğimiz bozulmasın diye ikimizi de mutsuzluğa mahkum etmeye gerek yok inan. Böylesi daha iyi.

"Ve gittim gene çok fazla konuşup senin gecenin içine ettim, özür dilerim. İyi akşamlar Simay."

Salih kalkıp gidecekken Efsun onu kolundan tutarak durdurdu. "Gecemin içine etmedin Salih." Salih ona başını sallayarak yerine geri oturdu. Efsun şampanyasından bir yudum alıp o adı anmak midesini bulandırsa bile "Şu küçük kardeşin Yamaç'ı anlatsana sen." dedi. "Geçen bir hikayen yarım kalmıştı sanki."

Salih gene o sıcak gülümsemesini sunarken "Ya iyi ki hatırlattın benim bu salak kardeşim gene ne boklar yemiş inanamazsın." dedi sigarasını kül tablasına bastırıp söndürerek. Gözlerindeki ışık gene parlarken Efsun adamın zaten bildiği İstanbul'a savaş açma olaylarını anlatmasını, hayran hayran dinledi. Madem bu adamı mutlu görmenin, o kahvelerdeki ışıkları seyretmenin tek yolu Yamaç denen aptal herifi dinlemekti; Efsun buna katlanabilirdi.

Ki Salih zaten bir yerden sonra Yamaç'ın berbat savaş taktiklerini anlatmayı bırakmış ve Yamaç'ın nasıl da Nehir'e aşık olduğunu ama bunu asla itiraf etmediğini anlatmaya başlamıştı. Efsun gülümseyerek Nehir'le Yamaç'ın yattığını ve birbirlerini sevdiklerini öğrenince Salih'in nasıl sevinceğini düşündü.

Çalınan DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin