3.6 // İnceldiği Yerden

308 24 48
                                    

"Çünkü sen beni cennetten kovulmuş gibi hissettiriyorsun"



"Neler olduğuna inanmayacaksın."

"Arık şu an kafam o kadar güzel ki babamız aslında vampirmiş desen inanırım."

"Sana artık Alacakaranlık izleme dediğimi hatırlıyorum Kulkan..."

"Ama Bella'nın babası çok yakışıklı tamam mı? Sen bilemezsin, zevksiz."

"Kulkan konuyu dağıtma ciddi bir şey oldu."

"Ne olmuş olabilir?"

"Nehir'i gördüm."

"..."

"Kulkan?"

"Nehir... Bizim Nehir? Bizim kız? Senin sevdiceğin?"

"Sevdicek biraz- aman neyse boş ver. Evet o Nehir. Çukur'daydı."

"Çukur ne?"

"Haber izlemiyor musun sen yeter ya."

"Şaka lan şaka, ee tamam Nehir Çukur'daymış. Sonuç?"

"Çukur'da ve Yamaç Koçovalı ile birlikte. Ayrıca hamile, ayrıca çok mutlu."

"Allah mesut etsin, ben kapatıyorum."

"Kulkan! Hangi pavyondaysan konum at, konuşacağız. Arada Nehir varken nasıl mahvedeceğim ben bu Çukur'u?"

"Haa, ha doğru aşk insanları salak yapıyordu sen de salak olmuşsun. Tamam gel, konum atıyorum."

***

Arık'ın Çukur ziyaretleri dört ay daha sürmüştü. Babasının istediği gibi barış için çabalamaktan ziyade Yamaç'a pasif agresif bir şekilde laf sokup dönmüştü. Aslında bu gezilerinin amacı diplomasiden çok Yamaç'ı tanımaktı. Düşmanını tanımaya çalışmıyordu ama Arık bu gezilerde, Nehir'in sevgilisini tanımaya çalışıyordu. Yamaç ne yapmıştı da Nehir'deki Arık'ın izlerini silebilmişti? Nasıl onu kendine aşık etmişti?

Arık Çukur sokaklarında hem Nehir'i görmeyi umarak hem de Nehir'den saklanarak ilerlerken çatıdaki çocuklar gene koşuşturmaya başlamıştı. Arık alışmıştı artık bu duruma. Çukur'un garip bir haberleşme sistemi vardı. Whatsapp'tan bihaberlerdi. Arık kahveye vardığında sanki bina kendisininmiş gibi kurulup bir çay söyledi. Çayı önünde dururken Yamaç'ın gelmesini bekledi.

Beş dakika sonra varmıştı adam Selim abisiyle. Karşısına oturunca Arık samimiyetsiz bir gülüş sundu Yamaç'a. Sarışın adam da ona gülümserken şeker dolu küçük tabağı uzattı ona. "Sen seversin." Arık gülümsemesini silmeden, gözlerini Yamaç'tan çekmeden bir küp şeker alıp çayına attı ve sesli bir şekilde karıştırmaya başladı. O şeker eriyince yenisini atmış ve işlemi Yamaç'ın sabrı bitene kadar yapmıştı.

Yamaç sonunda "Pazarda işim var benim Arık Böke Erdenet. Bence sen çayını tek başına içebilecek kadar büyük bir çocuksun." dedi. Arık merakla pazarla ilgili sorular sorarken alttan alttan ona laf sokuyordu aslında. Yamaç bunu anlayacak kadar zeki bir adamdı. Aynı şekilde cevaplar veriyordu.

Arık sonunda kahveden gidince Selim "Ne konuştunuz oğlum siz?" dedi. Yamaç gülümseyip "Anladı o abi, boş ver." dedi. "Neyse, ben eve gitsem tezgahı sen alsan olur mu?" Selim oflayıp "Hani ben de kızımın gelinlik provasına gidecektim Yamaç ya. Hani evleniyor ya. Benden habersiz böyle bir karar vermiştin sen." dedi. "Gitsem kızımın yanında olsam?"

Yamaç tamamen abisine dönüp "Abi..." dedi. "O an öyle gerekiyordu. Bu Azer münasebeti devam etmemeli. Karaca'nın Celasun'la evlenmesi ikisi için de iyi olacak." Selim gözlerini devirip "Öyle diyorsan öyledir kardeş." dedi ve kahveden çıktı. Yamaç oflayıp kafasını masaya vurdu birkaç kere. Her şey üst üste gelmişti bu yaz.

Çalınan DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin