Kırk Dört

1.7K 79 8
                                    

İlkim Önleyen

Dudaklarımı bir daire- durun veyahut bir çember çünkü içi boş- neyse anladınız siz, şeklinde araladım ve iki dudağımın arasında soğuk bir soluk bıraktım.

O günün üzerinden yaklaşık on gün kadar geçmişti. Ve ben ne dediğim gibi polise gitmiş kendimi savunmaya, korunmaya almıştım, ne de Yaklaşan Katil'den bir adet dahi mesaj almıştım. "Neyse ki", dediğim bir durumdu gerçi bu son bahsettiğim.

Şimdi ise ne mi yapıyordum?

Şu beni travmatize eden olaylar sonrasında toparlanmam azıcık vaktimi almış olsa da hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek hayatımı bir düzene oturtmakta kararlıydım. En azından bu sefer bir düzene oturtmalıydım. Tekrar yaşanmayacak şeyler için kesin bir güvence oluşturmam gerekliydi...

Ama birine bir teşekkür etmeliydim. O gün yanımda olduğundan dolayı yani. Bundan dolayı burada, onun kapısının önündeydim. Hani şu "Yeni ve Yakışıklı Komşum" kişisinin.

Ellerim tuttuğum kek kalıbının iki yanında tir tir titrerken "Acaba keki neredeyse fırından çıkar çıkmaz hemen, kalıbından dahi çıkarmadan getirmek ne kadar akıllıca ve doğru bir seçimdi?" diye kendimi sorgulamaya başlamıştım bile. Cevap ise kesin ve netti: Ohh, hiç değildi, hem de hiç! Cidden birazcık bile değildi!

Artık ellerimi heyecandan mı yoksa kek kalıbını düşünmeden hareket ederek direkt almamdan mı kaynaklandığını anlayamadığım bir titreme hapis alırken, yutkundum ve ardından kapının ziline bastım.

Dayanamayarak bir kaç sefer de kapıyı yumruklamaya koyulurken kapının açılmasıyla gergince gülümsedim.

"Heyy! Merhaba! Sana teşekkür ve biraz geç olsa da "Hoşgeldin!" hediyesi olarak kek getirdim, gireyim mi içeri?! Bence de girmeliyim! Hem de en hızlısından bir giriş olmalı bu!" Gergin küçük bir kahkaha atıyorken pek sevgili komşucuğumu biraz itelemek suretiyle kenara çekmiş ve kendime açılan yer sayesinde küçük aralıktan içeri sızarak boş gördüğüm mutfak tezgahtan ilerleyerek hemen keki bırakmıştım! İşte bir "Neyse ki!" daha geliyor!

Neyse ki! Senin yerine söyleyeyim dedim, artık o kadar çok kullandın ki bu sözcüğü, yeterli gelmemiştir diye düşündüm.

SAĞOL İÇ SES! ÇOK SAĞOL CİDDEN!

Yeni komşuma bakışlarımı çevirdiğimde, gözlerindeki ifade birçok şeye anlam kazandırıyordu. Yani deli olduğum kaidesine bir kişi daha varmıştı "Vihuuu (!). Ne de güzel (!). Ne de hoş (!)." Öyle değil mi ama?!

"İlkim'in deli olduğunu düşünenler." diye bir liste açacaktım aslında ama sana daha fazla saygısızlık etmek istemedim...

Daha önce demiştim ya sağol iç ses!

Bu yüzden, "İlk''in "çıldırımtırak bir şeyler" olduğunu düşünenler el kaldırsın!" diye söze girmek ile yetineceğim sanırsam... En azından bir süre...

Daha önce de dediğim gibi ÇOK SAĞOL İÇ SES!

Sözcük olarak aynı ama söyleniş tarzından en az iki anlam çıkartılan şeylere ne denir?
Cevap: İlkim'in çok anlamlı sözcük kitapçığında bulabilirsiniz, şimdi tüm kitapçılarda!

Kitapçıklarda iç ses, kitapçıklarda...

"Öncelikle teşekkürler! Seni burada görmeyi beklemiyordum. Ama madem ki geldin sen içeri geç bende kekini tabaklayıp geleyim." Gülümseyerek söyledikleri karşısında benim de dudaklarımın kenarları kıvrılmasan edemedi. Mutfağa doğru adımlamıştı ki, durdu, gözlerini kapatıp kıstı ve dirseğinden havaya kaldırdığı sağ elinin işaret parmağını "Tabii ya!" dercesine salladı. "Tabii önce üstüme bir şeyler giymeliyim." Burnundan nefes verdi ve gözlerini açıp çattığı kaşlarının ardından bana bakarken, "Tabii senin içinde bir sıkıntısı yoksa." dedi.

YAKLAŞAN KATİLİN | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin