Yirmi Dokuz

3.2K 148 35
                                    

İlkim Önleyen

Arada bir olduğu gibi bu gece de Trİn'lerin (Three İn) yani SelİN, PelİN ve NarİN'in (Yazardan not: Trİn'ler anlaşılmadığı için "İN" kısımları büyük harfler ile yazılarak değiştirilmiştir.) samimi olduğu beş - altı arkadaşlarıyla birlikte Selin'lerin ailesinin olmadığı bir gecede onların evinde toplanmıştık.

İzlediğimiz filmin bitmesinin üzerine yerde bağdaş kurmuş bir şekilde oturmuş olan Pelin, koltukta oturmuş olan bizler tarafına dönmüştü.

"Eee bir oyuna var mısınız?!" diye sordu heyecanlı sesiyle. Cidden yine mi? Her toplandığımızda illa ki bir şey oynuyorduk.

Gözlerimi devirdim. Ama benim aksine diğer kızlar ellerini çırparak onu desteklemiş ve olumlu şeyler söyleyerek yanıtlamışlardı onu.

"Hadi ama sen de oyna İlkim! Sensiz tadı çıkar mı hiç?!" diyen Selin'e karşın dudaklarımı büzerek "Hiç bilmiyorum ki ya." ifademi takındım. Selin'in Narin'e dönüp gözleriyle antlaşmalarının ardından Narin'de kararsızlıkla bana döndü.

"Şey belki de oynamamalıyız-" Pelin'in ona yolladığı sert bakışların ardından korkmuş olacak ki yerine biraz daha sindi. "Yani, oynayalım demek istedim. Hadi İlkim inat etme işte." Bunu söylerken o kadar isteksizdi ki bir an başına silah dayandıklarını bile sandım. Ama Narin'de benim gibi Doğruluk mu, Cesaret mi? Oyununu pek sevmezdi. Bende oldum olası sevmemişimdir zaten. Fakat Selin ve Pelin adlı iki şahıs bu oyuna bakıldığından arada bizi de katılmaya zorlayabiliyorlardı, ben fazla katılmamaya gayret etsem de Narin onlara karşı ımm, nasıl deseeem? İsminin hakkını veriyordu, oldukça "narin" yaklaşıyordu yani.

Bıkmışlık ve pes edişin verdiği etkiyle derin bir nefes verirken tekrar gözlerimi devirdim.

Efekan yapma oğlum gözün öyle kalacak!

Sus lütfen iç ses birde seni çekemeyeceğim.

"Pekala! Pekala! Pekala! Ben de oynayacağım, oldu mu?" Şirin ve sevimli bakışlarını yüzüme sabitlerlerken bende pek memnun olmadığım belli eder nitelikte olan ifadem ve bakışlarımı onlara çevirmiştim. Lakin tabii ki hiç bir işe yaramamıştı.

Çok yakın olmadığım kızlardan biri herhangi bir şişeyi getirmek için ayaklanırken benim de aklım yaklaşık bir hafta önce olan, Ruhpsisosyopat ile mesajlaşmalarıma doğru yavaşça kaymaya başladı. Ne demek istemişti ki bu? Gerçekten onu anlamak için dahi mi yoksa deli mi olmak gerek anlamıyorum!

İkisi de olmak gerek İlk'. Göz kırp. Göz kırp.

Bir, onun gibi konuşmaktan vazgeç. Ve iki, "göz kırp, göz kırp" deyince göz kırpmış olmuyorsun iç ses!

Bir! O da tam olarak böyle söylerdi değil mi?! Ve iki! Elbette ki biliyorum Küçük İlk'!

Seninle cidden uğraşamayacağım "bıkkın surat ifadesi, bıkkın surat ifadesi" (!) kapiş?

İç güdülerini temsilen sana söylüyorum ki bence de etrafına biraz bak. Belki de gerçek düşman tam da gözlerinin önündedir İlkim.

"Cidden sıkmaya başladın artık iç ses!" diye fısıltıyla mırıldandım, yanlışlıkla farket etmeden. Tabii bana dönen gözler ile birlikte ne yaptığımın farkına varmış ve elimi havaya kaldırarak "bir şey yok" der gibi gelişi güzel biçimde sallamıştım. Diğerleri de bunu çok önemsememiş olmalı ki bazıları konuşmalarına, bazıları da telefonlarına geri döndüler. İç sesimi sessiz moduna -hele şükür ki- alabildikten sonra hayat çok daha güzelleşmiş miydi ne?

"Eveeet şişemiz de geldiğine göre Doğruluk mu Cesaret mi? oyununa başlayabiliriz!" Sıkıntıyla bir nefes verdim ve yerimde dikleşerek şişenin konulduğu masaya doğru yaklaştım. Selin'in Narin'e bakmasıyla birlikte Narin isteksizce şişeye uzandı ve şişeyi aynı isteksizlik ile birlikte çevirdi.

Şişe Pelin ve diğer kızlardan birinde durdu. Sevinçle ellerini çırpan Pelin yüzüne neşeli ve geniş bir tebessüm kondurdu.

Peki neden el çırpıyor bunlar? Üç yaşındalar falan mı?!

Sana cevap vererek beni sinirlendirmeyin zevkini bahşetmeyeceğim iç ses, yani onun için bekliyorsan daha çok beklersin!

"Ben soruyorum!" Biraz soruyu düşünür gibi yaptı. Ardından dudaklarını aralayarak sorusunu sordu Pelin. "Doğruluk mu Cesaret mi?!" Diğer kız hiç takılıp, duraksamadan cevap verdi.

"Doğruluk!" Pelin gözlerini bir an için Selin'e çevirse de sonunda sordu. Ardından cevap geldi ve şişe tekrar döndü. Fakat tanımadığım kişiler cevap vermeden önce bunun çok sıkıcı olduğunu ve onca oynamamamız gerektiğini beyan eden Narin ile birlikte karar değişti ve Narin'in rahat bir nefes verişinin yarısında durdurmak zorunda kaldı. Çünkü oyunu bitirmek yerine devam etmek ama bu sefer işin içine içki de katma fikri jüriye sunuldu ve oy çoğunluğu ilke kabul edildi. -Maalesef!-. Arada bana da gelse de bazen doğruları söylüyor bazense shot atıyordum.

Sonunda Selin'in telefonuna gelen mesajla hızla ona baktı ve yanında oturan Pelin'e dönerek telefonuna gelen mesajı ona da gösterdi. İyice meraklanan benim aksine onlar oldukça keyifli görünüyorlardı. Çok emin olmadan da Pelin'in "Hadi bitirelim şu işi!" diye mırıldandığına yemin edebilirdim.

Şişe tekrar çevirileri ve bu sefer şişenin ucu bana, arka tarafı ise Narin'e geldi. Selin ve Pelin birbirlerine sırıtarak baktılar ardından Narin'e dik dik bakmaya başladılar. Narin ise onlara, sanki yalvarıyor gibi bakıyordu ama nedenini bir türlü anlayamıyordum. Bir şeyler dönüyordu fakat, iyi de ne?!

"D-doğruluk mu ce-cesaret mi İlkim?" diye sordu.

"Doğruluk." dedim şüphe ile kıstığım gözlerimi üçünün arasında gezdirirken. Verdiğim cevabın onu büyük ölçüde rahatlattığı gözle görülür bir gerçekti. Pelin boğazını temizledi, konuşmaya başlamadan önce.

"Ama hep doğruluk diyorsun bu kez de cesaret de!" Aslında bundan önce de cesaret dediğim kısımlar, yerler olmuştu. Yine de bunu dile getirmeyi tercih etmeyerek onların ne planladığını anlamak adına bunu kabul ettim ve,

"Prki o zaman, cesaret oldun." dedim. Bunlar sekizi şeytani olmak üzere, biri de hüzünlü ve korkulu ifadeler miydi yoksa bana mı öyle geliyordu?

Lütfen bana öyle geliyor olsun! Lütfen bana öyle geliyor olsun! Lütfen bana öyle geliyor olsun!

Ah hayır değilmiş!

"Hadi Narin!" dedi öteki kızlardan biri, onu desteklemek istercesine.

"Pe-peki!... O zaman şey yap İlkim." dedi ve durdu, son defa arkadaşlarına bakarak emin olup olmadıklarına baktı. Sonra da kısık bir sesle, "Lütfen bunu yapmayalım!" dediğini duydum. Ama bunlar kızların kötü bakışlarına maruz kalmasının dışında hiç bir işe yaramamıştı. Gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalıştı ve derin bir nefes alıp verdi. "Pekala. İlkim, arka odaya, yani a-arkada ki küçük odaya git ve yüzl-yüzleş!" dedi yavaş, yavaş, sindire sindire.

Tamam küçük alanlar beni biraz geriyordu ama çok da abartmayalım canım!

İki dakika sonra, oda da İlkim; "Çıkarın beni buradan!", "Açın dedim kapıyı size!"... Bağırışlar, çağırışlar, vesaire, vesaire, vesaire...

Göz deviren emoji, iç ses! Göz deviren emoji.

Okumadan geçmeyin lütfennn!!!

Sizce İlkim sadece dar alanlara karşı olan fobisiyle mi yüzleşecek yoksa "arkadaşlarının" farklı planları mı var?

Bu arada biraz geç bölüm geliyor çünkü okul falan açıldı ayrıca daha önce de dediğim -yazdığım- gibi aklımda fazla fikir var başka kitaplar yazmak da istiyorum taslaklarım full dolu falan, öyle işte!

Bu arada mitoloji ile ilgili bir kaç kitap fikrim var diğer kitaplarım da da biraz mitoloji var ama tam öyle bir kitap yazmayı düşünüyorum sizce yazayım mı?

YAKLAŞAN KATİLİN | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin