1. bölüm

1.7K 68 23
                                    

Kendimi bildim bileli birilerinin gönlünü etmek için hizmet ediyordum.
Bu ailede çöpten farkım olmadığını ve değer görmeyeceğimi her geçen gün biraz daha anlıyordum.
On beş yaşında genç bir kızdan bekledikleri olgunluk, çok şeydi aslında. Genç bir kız değil de kocaman genç bir kadın gibi davranmamı bekliyor ve beklemekle kalmayıp olmam için zorlayarak her geçen gün eziyet ediyorlardı. 
Beni ne yerine koyduklarını anlamadan, gözlerindeki nefret ifadeleriyle yeni güne başlıyordum.
Bu hayatın en acımasız kısmı olmayan Adaletti. Zenginsen değer görürsün, el üstünde tutulursun ama fakirsen palyaço kıyafetleri giydirilip insanlara dans etmeni istiyorlardı. 

Gerçi adalet kavramı varsa bile bu aileye uğramamış ve çevrelerinde ki insanları da kendilerine uydurmuşlardı. 

Hani dış kapının dış mandalı derler ya. Benimki de o hesaptı.
O kapıda her zaman geri planda duran, sadece iş için kullanılan bir kısımdı.
Tıpkı ben gibi. Bu ailede her zaman geri plana atılan, fikri sorulmayan, sadece iş için-hizmet için- kullanılan bir varlıktım. Tıpkı kapı kolu gibi.

"Sen ne yapıyorsun burada böyle? Senin şu an üzerini giyinmiş olman gerekmiyor muydu. Seni sümüklü."
Babaannem yine kendini konuşturmuş, beni yine ve yine aşağılamaktan hiç gocunmamıştı. Ve bende korkmaktan hiç kaçmamıştım. 

"Şey... Babaanne ben..."
"Kes!"
Babaannem hiddetle bağırınca yerimde sıçradım.
Bu kadın neden her zaman bana bağırıyordu. Sanki bu hayattaki kaybettiği şeylerin sorumlusu benmişim gibi. 
Oğlunun yediği haltları kaldıramıyor ve bana ödetip o çok değer verdiği havasını ve egosunu tatmin ediyordu. 
 zerre azalmayan siniriyle yanıma geldi ve saçlarımdan tuttuğu gibi çekti.
Ağzımdan inilti çıkmasın diye bütün acımı içime kustum. Sesimi duyup daha fazla sinirlenip canımı yakmasını istemezdim. Nefret dolu gözleri ile  Kulağıma doğru yaklaşıp, beni korkutmak için kullandığı ürkütücü ses tonuyla konuşmaya devam etti.
"Bana bak küçük sıçan. Ne olduğunu ,yerini ve haddini bil. Sen sadece bu evdeki zavvalı bir kızsın. Boş beleş yiyip içmek yok bu evde. Burası hayır kurumu değil. Bundan sonra çalışacaksın.
Duydun mu?"
Öyle bir ses tonuyla konuşuyordu ki, kabul etmesem-ki öyle lüksüm yoktu-beni şuracıkta nefretiyle öldürebilirdi."
"Duydun mu?"
Ben cevap vermeyince, yeri göğü inleten bir şekilde bağırdı.
Sesimin titremesine engel olmaya çalışarak hemen cevapladım. Sesimin her titremesine içimde ki çocuk hemen ayaklanıp sakin ol naraları atmaya başladı. 
"Duydum."
Saçımı iğrenir gibi bırakıp, hanımefendi edasıyla son sözünü söyleyip mutfaktan çıktı.

Ellerimi tezgaha dayamış, derin soluk alıp veriyordum. İleri uzanıp su içmek istedim ama korkum, isteklerimi sınırladı.
Suyu daha sonra içebileceğim kanaatine varıp, üzerimi değiştirmek için müştemilattaki odama gittim.
Pek odaya benzemese de, orada idare ediyordum.
Nede olsa küçük şeylerle avunabilmeyi öğrenmiştim.
Hızla odaya girip, babannemin bıraktığı hizmetçi elbisesini üzerime geçirdim.
Odamdaki kırık aynadan kendime baktım. Aynada ki her bir kırık kaybettiğim çocukluğumun simgesiydi. Ruhumun her bir çöküntüsü gibi. 
Bez bebek gibi olmuştum, bu çok çok kötüydü. On beş yaşında bir kız olarak İrem ablamın elbiselerinden giyiyordum. Bacaklarım çok açıktı ve bu durum beni hem utandırıyor hem de geriyordu.  
İçimden sadece ağlama duygusu geçiyordu. Olduğum yerde çöküp saatlerce ağlamak. İçimi döke döke akıtmak istiyordum gözyaşlarımı. Daha fazla oyalanmadan kapıya doğru adımladım. Babaannem yeniden tatsızlık çıkarabilirdi. Ve ben bir daha o kadının sesini duymayı kaldıramazdım. Bu yüzden hemen eve pardon köşke adımladım. çünkü buraya ev demek için bin şahit gerekiyordu. 

Açık kapıdan içeri girip salondaki son hazırlıkları yaptım. Koltukların üzerinde ki ne işe yaradığını daha anlayamadığım parlak yastıkları yerlerine güzelce koydum ve hemen mutfağa koştum. 
Misafirler gelmeden önce son kez mutfağa gidip atıştırmalıklar ı kontrol ettim. Sağ olsun İrem abla bana bol bol yardım etmişti. 

Düşman BaşınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin