47.

70 7 0
                                    

Hayatta bazen insan algılamak istediklerini algılar ve gerisini aklınca çöpe atardı. Bu onun en büyük savunma mekanizmasıydı. Beynimiz geliştirdigi mekanizmayı kullanıyordu. O iki kelime insanı iki saniyede yok edebiliyordu. Başınız sağolsun. Yıllarca onun hasretiyle yandım. Bir babam olsun istedim. Onsuz yaşamaya alıştım. Şimdi ise onun ölüm haberini alıyorum. Yıllardır beni bir hiç olarak gören babam(!) Bugün ölmüştü. Gözümün önünde kalp krizi geçirip ölmüştü hemde. Babam ölmüştü ve bizim birtek bile güzel anımız yoktu. Hepsi birbirinden acı ve iğrenç anılardı bunlar yalnızca.
Ondan bunca yılın hesabını sormamıştım. Beni neden sevmedin diye bağırmak ve benim annem kim diye ayaklarına kapanmak istedim ama olmadı. Bu sözleri söylemeye gururum el vermedi. Yaşayıp gittim bu hayatı. Şimdi yirmi dört yaşındayım ve başımda bir baba olmadan kendi ayaklarım üzerinde durmaya başladım. Kendim başardım bunu.
...

"O senin yüzünden öldü!"
Doktor başını eğip yanımızdan gidince, Şeyda kendisini tutan Demirin kollarından kurtulup bana doğru gelmeye çalışırken bağırıyordu. Sustum. İçimde o kadar kelime varken acısına göz yumup sustum.

Kollarımdan biri ve beni anında kendisine çekti ve"Kendinize gelin Şeyda hanım benim kızıma bu şekilde bağıramazsınız." Dedi.

Arzu anneydi beni çeken. Başımı sağ tarafıma çevirip dolu gözlerle bana bakan ailemi gördüm. En sonunda da koridorda bu tarafa doğru koşarak gelen İrem annemi ve peşinden yavaş adımlarla gelen, Selvi ninemi gördüm. Yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Hemde çok acı bir tebessüm. Gelmişti sonunda. Ne olursa olsun benim yanıma gelmişti. Yada ben öyle zannetmiştim.
Zira İrem annemin koşarak Şeyda cadısına sarılması normal değildi. Hele sarılmadan sonra ki sözleri ise hiç normal değildi.

"Suat... Suat nasıl? O iyi mi? Cevap versene Şeyda."

İrem annem neden o adamı soruyordu. Beni kabul etmemiş bir babayı neden merak ediyordu, üstelik bu adam eski patronuysa. Kafamda delice sorular meydana gelirken Şeyda Demir'in kollarından kurtulmak İrem anneme doğru atak yaptı ve, "Öldü o... Anladın mı beni öldü!" Diyerek bağırdı.
İrem anneme baktım. Gözlerine çöken acıyı gördüm.
Eski patronu için bu kadar üzülmesi normal değildi. Yine de birşey demedim ve olan biteni izledim. Beni farketsin istedim.

"Sen ne diyorsun Şeyda, nasıl olur?"

Şeyda güçlü, psikopatça bir kahkaha savurdu. Akıl sağlığını yitirmiş gibi hareket ediyordu ve bu hiç sağlıklı değildi.

İnce, ojeli parmaklarını uzun saçlarına daldırıp saçlarını kabartıyordu.

Gözlerinden yaşlar hızla akmaya devam ederken güçlükle çığlık attı ve içinde ki zehri boşaltmaya başladı.

"Allah senin de belanı versin! Allah seni de alsın yanına. Hayatımı mahvettiniz. İkiniz de gençliğimi elimden aldınız. Tam mutlu oldum dedim. Mutlu oldum dedim ve onu da çok gördü. Bıraktı gitti beni. Beni ikinci defa yalnız bıraktı ve bu yalnızlığın dönüşü yok!"

Herkes suspus olmuş ikiliye bakarken kanım çekilmiş gibi karşımda ki olan biteni izlemekle meşguldüm. Bir şeyleri anlamaya ve kafamda oturtmaya çalışıyordum ve hiçte kolay değildi.
Ne dediklerinden zerre anlamıyordum. Belki de anlıyordum ama salağa yatarak kendimi kurtarmak istiyordum.

Arzu annenin beni tutan kolları daha da sıklaşırken, İrem annemin gür sesi bir kez daha doldurdu koridoru.

"Ben onu çok sevdim Şeyda. Herkesten, herşeyden çok sevdim!"

Bu kez da Şeyda bağırdı. "Bende sevdim ya bende! Kimse benim sevgimi aşkımı umursamadı!"

Tahtalar gittikçe yerine otururken, aklımdan geçenlerin doğru olmamasını umdum. Zihnim allak bullak okurken konuşmak için ileri adım attım. Arzu anne beni geriye doğru çekmek istese de müsade etmedim ve az önce ölen adam için birbirlerini yiyen kadınların ortasına geçtim.

Düşman BaşınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin