43.

82 9 2
                                    

Okyanus ile görüşmemizin ardından bir hafta geçti geçmedi. O kadar yoğundum ki bazen arkama bakmadan
kaçmak istiyordum. Topuklarımı popoma vura vura. Bir haftadır arsa ve şirket arasında gidip geliyordum ve gerçekten de çok yoruluyordum. Valla bakın, öyle böyle değil. Arada sudan sebepler Yavuz'la kavga edip birbirimize laf sokup, en sonunda öpüşüp odalarımıza dağılıyorduk. Akşama kadar sadece birbirimizi camdan görüp uzaktan öpücük atarak işimize geri dönüyorduk. Bir haftada kaç tane adamla kavga ettim bilmiyorum. Önceden anlaşma yaptığımız renkleri iptal edip beni sinir krizine sürükleyip, en sonunda Yavuz arayınca adamlar kabul edip bir saat içinde boyayı hazır edip yolluyorlardı. De gel de sinir krizi geçirme. İki gün önce temeller atılmıştı ve hayallerim artık kocaman bir tabelada yaşayacaktı. Zaman öyle hızlı akıyordu ki nasıl ayak uyduracağını düşünüyordu insan. Mesela Berk abim ve Semra nişanlanmıştı. Herkeste bir durgunluk vardı çünkü Semra sürekli iğneleyici laflar vurup duruyordu. Üstelik Okyanus'u geçmişi ile yargılayıp herkesin içinde rezil etmişti. Aslında rezil olunacak bir şey yoktu. Fakat Semra öyle bir anlatıyordu ki, herkes Okyanus'u kötü biri zannedecekti. Okyanus'un geçmişte yaşadığı olayları bir tek biz biliyorduk ama Berk abim Semra'ya anlatmış olmalıydı. Okyanus o kadar çok kırılmıştı ki, ne ağlayabildi ne de gülebildi. Sadece hissiz bir şekilde Berk abimin gözlerine baktı. Berk abim ilk defa utanmış gibiydi. Semra öyle konuşuyordu ki Okyanus daha fazla dayanamadı ve hırsla yerinden kalkıp elinde ki meyve suyunu Semra'nın beyaz nişan elbisesinin üzerine döküp gitti. Sonrası zaten kıyamet. Bir günümüz Semra yüzünden çöp olup gitmişti. Zaten sevmiyordum onu. Varlığının zarar olduğu kadar yokluğu da karlıydı benim için. Berk abim için susuyorduk. Ne buluyordu bu kızda anlamıyorum.

Ömrüm boyunca iki kadından nefret etmiştim. İlki Şeyda. Bütün uzuvlarımdan nefret akıyordu. Şelale sanki zalım. Şeyda ismini her duyduğum zaman, yaşayamadığım hayallerim geliyordu gözümün önüne. Sadece hayalde kalmıştı. Keşke yaşatabilseydim. Ben yıldızları çok seviyordum. Sanki onlar benim doğmamış kardeşlerimdi. Hiç olmamış dostluklarımdı. Her canım yandığında elimi uzatıp destek aldığım annemdi. İkincisi ise Semra, bir takım hususlar sebebiyle o kızdan nefret ediyorum. Her karşıma çıkmasında Okyanus hakkında ileri geri konuşması aklıma geliyor ve hemen delleniyordum. Kendime mukayyet olmam çok zordu. Çünkü kullandığı ve seçtiği kelimeler kaldırılabilecek cinsten değildi.

' Ara yerde büyüyen kızdan kız olmaz.'

' Anne ve babasız büyüyen insandan uzak duracaksın.'

' bir yanı eksik kızlar sevgisizliğe mahkumdurlar.'

' Sokak çocuklarını eve koymayacaksın.'

Okyanus bu kelimelerin hiç birini hak etmiyordu ve edecek bir şeyde yapmamıştı. Semra bize karşı hep soğuk bir insandı ama Okyanus ona karşı her zaman bir adım önde geliyordu. Sürekli bütün laflarını ona konuşuyordu ve Berk abim de hiçbir şey demiyor sadece bakıyordu. Berk abim Okyanus'a karşı çok katıydı. Keşke bana sahip çıktığı kadar ona da sahip çıksaydı da o kız kendini bu kadar sahipsiz hissetmeseydi. Neden böyle yaptığını anlamıyordum da oysaki. Ne bu nefret, ne bu kin. Okyanus'un bize ihtiyacı vardı. Gözünden akan hüzün, benim kalbime doğru yol alıyordu ve bütün bedenimi hiç bir şey yapamamanın pişmanlığı alıp gidiyordu. Çok çaresiz kalıyordum böyle durumlarda. Ne yapsam da sanki herşey aynı kalacakmış gibi bir hissim vardı ve bir an önce gitmesi gerekiyordu. Önce kendim için, sonra da ailem için. Artık bir şeyleri kafama takıp da mutluluğumu harcamak istemiyordum. En çok da Okyanus için. En çok onun için savaşacaktım. Ailemize yeni katılan Semra'ya değil, her zaman Okyanus'a saygı duyacaktım. Semra benim için bir hiçti. Ömrüm boyunca asla sevmeyeceğim bir karakter yapısına sahipti.

Düşman BaşınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin