Ruhum havanın karartısı gibi olmuştu.
Benim ruhuma aydınlık gelmiyor ve hep akşam olarak kalıyordu.
Benim ruhumun yansıması; güneşin yavaş yavaş batmasından başlayıp, zifir karanlık olana kadar ki haliydi.
Umut etmek benim kitabımdan çıkalı çok oluyordu.
Ne zaman umut etsem bütün yollar yok olup gidiyordu.
Duygularımı bir kenara bırakıp, dolabın önünde kendimi harap edip, giyecek doğru dürüst kıyafet aramaya başladım.
Dün geceki yemekte Selen'in konuşmaları, beni nazara doğru sürüklemiş, bir anda sanki kilo almışım gibi giysilerimi giyemez hale getirmişti.
Hemen spora başlamalıydım, aksi halde bir dolap giysiyi kullanamaz hale gelecektim.
Uzunca bir haftayı geride bırakarak, mutlu bir haftasonu geçirmek istemiştim.Bunuda kardeşten öte arkadaşım, sırdaşım, Nazlının mini cafe'sine gidip, orada çizim yapmaktı.
Bu yüzden en güzel masayı kapmak için acele etmeli ve o şaheser masaya kurulmalıydım.
Dolaptan siyah dar pantolon ve beyaz bir bluz giydim ve saçlarımı gelişigüzel tarayarak, yeşil çantamın içerisine, birkaç eşyamı koyup odadan çıktım.
Ayaklarıma siyah bir sandalet giyip, otobüs durağına minik adımlarla ilerledim.Nazlının cafe'sinin hemen yanından geçen otobüse binip, şanssızlığıma içimden sövüp ayakta yolculuk etmeye başladım. Ayakta yolculuktan nefret eden bir insandım. Otobüs her rampadan geçerken olan hareket katliamı toplu sarılma yaptırıyordu yolculara. Midem ağzıma kadar gelip geri giderek ağzımda yolculuk yapmaya başlayınca nihayet otobüs beklediğim durakta durdu. Kendimi can havliyle kendimi otobüsten atmam da cabasıydı.
Duraktan bir beş dakika kadar yürümem gerekti.
Nihayet cafe'ye ulaşınca adımlarımı hızlandırdım.Cafe girişinde rengarenk çiçekler ve mini renkli iskemleler bulunuyordu.
Tam kapı pervaz'ında boydan boya sarmaşık gül vardı.
Cafeye girince her renkten masa ve üzerinde bulunan zambak ile karşılaşıyorduk.
Sevecenlik ile cafeye ilk adımımı attım.
Nazlıyı aramak için etrafıma bakınınca Nazlıyı elinde vişne rengi bir tepsi ile masalarda gezindiğini gördüm.
Nazlı beni farkedince tepsiyi masaya bırakıp bana sarıldı.
Bende ona karşılık verdim.
Nazlı bu hafta pek fazla yoğun olduğundan dolayı, telefonda bile pek konuşamıyor, ancak hafta sonları konuşabiliyorduk.
"Bir tanem, hoş geldin. Nasılsın?"
"İyiyim kuzum. Asıl sen nasılsın? Bir haftadır neredeyse konuşamıyoruz."
Nazlı derin bir nefes alıp, gözlerini bereltti ve başını geriye yatırdı.
"Valla bir tanem ben hiç iyi değilim. Yalana gerek yok, bu aralar işler pek yoğun diye Anannem in yanınada gidemedim. Özledim onu, hem oda beni özlemiştir bilirim ben onu. Boncuk boncuk gözlerini kapıdan ayırmıyordur. "
Derin bir nefes alıp, onu yatıştırmak için güzel cümleler kurmaya çalıştım.
"Haklısın canım. Selvi nine özlemiştir.
Ama seninde suçun yok ki. Hem istersen bu haftasonu onun yanında kalırız. Cafe'yi birine emanet et. Hatta bizim Dilek bakar, o sever böyle şeyleri."Nazlı'ya sunduğum fikir hoşuna gitmiş, memnun olmuş bir ifade ile beni en güzel masaya yerleştirdi.
Bu masa diğerlerine göre bir başka idi.
Biz bu masaya kısmet masası diyorduk.
Yeni sevgililer, flörtü, nişanlı veya tanışmak için gelenleri bu masaya alıp, bu güzel manzara eşliğinde onları konuşmaya bırakıyorduk.
Masa sarı renkte, üzerinde ise, güzel aşk ve sevgi sözleri bulunan bir masa idi.
Nazlı beni bu masaya oturttuysa eğer, kafasında türlü plan var demekti.
Nazlının üniversiteden bir arkadaşının, liseye giden kardeşi para biriktirmek için burada garsonluk yapmaya başlamıştı.
Çocuk yan masada oturan kendi yaşlarındaki genç kızlara, gamzesini sunarak yanıma doğru geldi.
Sipariş isteyecekti sanırım.
"Hoşgeldin Derin abla. Ne alırsın?"
"Hoşbuldum canım. Ben şöyle bir soğuk limonata ve cheesecake hayır demem doğusu. "
"Hay hay ablam. Oldu bil, beş dakikaya masana anında gelecek."
Dedi ve hızlı adımlarla mutfağa gitti.
Bende bu süre zarfında, çantamda ki eşyaları masaya çıkardım.
Çizim yaparken dünyadan soyutlanıp, kendimi sadece işime vermeyi çok severdim.
Kendi kendime bir dünya yaratıp, içinde mutlu insanlar, mutlu aile hayal ederek başarılı olmayı hedefliyordum.
Bu mesleği tercih etmemdeki en büyük etken benim yetenekli olmam değildi.
Kendi mutluluğumu kuramadığım bu hayatta, bambaşka bir mutluluğun mimarisi olmak istemiştim.
İnsanların lüksün cazibesini değil, o yaşadığın evin içindeki altın varaklı süsler, gümüş, bronz her neyse onların mutluluk getirmesini değil, aksine bir evde ki insanların birbirlerine olan sadakatlerinin, saygılarının, birbirlerine olan güzel ahlakın o cazibeden daha güzel olduğu anlatmak için seçmiştim bu mesleği.
Ben düşünceler ile boğuşurken, telefonumdan yükselen melodi yan masadaki kişilerin bana bakmasına sebep oldu.
Telefonda Yavuz ismini görünce, yüzümde minik bir gülümseme eşliğinde açtım telefonu.
"Alo!"
"Merhaba Derin. Nasılsın?"
"Merhaba Yavuz, iyiyim sen nasılsın?"
"Bende iyiyim. Şey ben sana proje hakkında birkaç soru soracaktım. Müsaitsen eğer bir yerlerde buluşup konuşsak sana uygun olurmu?"
Bulunduğum cafe ye bakınca, onu buraya davet etmek isteğim çoktan aklıma uçtu.
"Yavuz ben şu an çiçek cafe'deyim. İstersen oraya gel. Hem bende zaten çizim yapıyordum."
"Pekala hemen geliyorum. Orada görüşürüz."
Dedi ve çağrıyı sonlandırdı.
Bende derin bir nefes alıp başımı geriye yatırdım.
Bu ihaleyi almayı o kadar çok istiyordum ki, elimden ne geliyorsa yapıp kendimi kanıtlamalıydım.
Çok geçmeden siparişlerim masamda ki yerine ulaşmış ve bana ziyafet çektiriyordu.
Başımı camdan geriye uzatıp, manzaraya daldım bir süre, alt taraf güzel bir sahil manzarasına sahipti.
Deniz dalgalanır, suyunu hiddetle geriye atardı.
Ne zaman durgun olsam o sahile iner, ağlardım.
Orası benim ağlama alanımdı.
Deniz hızlıca dalgalan'ıp, yandaki kayalara çarptı.
Bazen bende sinirlerime hakim olamasam, böyle oluyordum.
"Sen ne güzel şeysin öyle."
"Ne?"
Yabancı bir ses duyunca, irkildim ve ayağa kalktım.
Karşımdaki esmer, uzun boylu genç adam, nerdeyse otuzları başında gibiydi.
"Ah sizi korkutmak istememiştim. Üzgünüm!"
"Yok yok problem değil. Ben dalmışım."
"Bu arada ben Sercan. Nazlının bir arkadaşıyım."
"Ah öylemi bende Derin. Nazlı benimde arkadaşım."
Adının Sercan olduğunu öğrendiğim genç adam, gergin bir şekilde yüzümde bakıyordu.
Bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibiydi.
Genç adam izin almadan kabaca karşıma oturdu.
"Pardon!" Bu kaba davranıştan dolayı sinirlenmeye başlamıştım.
En azından izin alabilirdi.
Genç adam koltuğa iyice yayılınca, sinirlerim iyice katlamıştı.
"Ooo bakıyordum da kaynaşmışsınız hemen."
Nazlının keyifli sesi, beni oldukça kırmıştı.
Demek ki bu adamda, Nazlının bana bulduğu kısmetlerden biriydi.
Sinirden domates gibi kızarmıştım.
"Nazlı, canım?"
"Derin bu beyfendi benim üniversiteden bir hocam. Kendisi bugün buraya uğramış. Bende dedim ki bir aralarını yapayım. "
"Derin?"
Arkadan Yavuzun sesini duymak, beni acayip gerdi.
Yanlış anlamasından dolayı korkuyordum.
"AA Yavuz geldin mi canım."
"Ge geldim."
Yavuz oldukça şaşkın görünüyordu.
Hemen yanına gidip sarıldım, yavuzun bedeninin gerildiğini anlayabiliyordum.
Hemen kulağına yaklaşıp,
"Biraz idare et kurbanın olayım. "
"Of Derin. Ne işler karıştırıyorsun sen?"
"Kes sesini, canını okumayayım."
Gülümseyerek geri çekildim.
Nazlı bir bana, bir Yavuz'a, bir Sercan a bakıyordu.
Ah Nazlı bende senin pilini bitirmez isem namert olayım.
"Siz...siz sevgili misiniz?"
Genç adam yüzü düşmüş bir şekilde, bana bakıyordu. Baksın, sanki ona ben umut verdim.
"Evet." Yavuz daha olayı toparlama izni vermeden hemen kabul etti.
Ardından sözlerine devam etti.
"Eğer izniniz olursa, özel bir konuşma yapmamız gerekiyor."
Adam bozulmuş bir şekilde masadan kalkıp, Cafe den çıktı.
Adam çıkar çıkmaz, Nazlıya kızmaya başladım.
"Bu ne demek oluyor Nazlı? Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Ya sen neden bana kısmet aramaya çalışıyorsun?"
"Özür dilerim. Sevgilin olduğunu bilmiyordum."
Nazlı hem üzgün hemde, ondan sevgilimi sakladığımı düşündüğü için kırılmıştı.
"Sevgilim yok Nazlı. O adam gitsin diye öyle dedim."
"Ne! Peki o zaman Sercan ı neden reddettin?"
"Nazlı ben henüz kendimi birini seve bilecek kadar hazır hissetmiyorum. Her şeyin bir zamanı var. Lütfen senden rica ediyorum bir daha sakın böyle bir şey yapma. "
Gözlerim istemsizce Yavuz'a kaydı. Onun yanında arkadaşımla konuşmak_ hele ki böyle özel bir meseleyi konuşmak beni rahatsız ediyordu.
Yavuz nede olsa benim iş arkadaşımdı, üstelik patronumun oğluydu.
Yavuz bana bakmak yerine manzaraya bakıyordu.
Yavuz ile asla anlaşamazdık.
Elbette yardıma ihtiyacımız olduğu zaman şüphesiz destek olurduk.
İş hakkında bir şeye ihtiyacımız olsa, hemen destek olurduk.
Ama normal iki insan iken, kedi köpek gibi kavga ederdik.
Nazlı masadan ayrılıp, Yavuz için bir şeyler getirmeye giderken, bende tekrardan kalktığım sandalyeye oturdum.
Yavuz konuşmuyor,sessizce manzaraya bakıyordu.
"Yavuz?'"
Yavuz ona seslenmemin ardından, başını bana çevirip 'ne vardı?' bakışı attı.
"Şey ben az önceki olaydan dolayı senden özür dilerim. Seni buraya iş için çağırdım ama sen pekte güzel olmayan bir manzara ile karşılaştın."
"Önemi yok Derin. Ayrıca evde kalmış bir kız olarak arkadaşlarının sana bulduğu kısmetleri geri tepme. Sonra seni alan olmaz, annenin başına kalırsın."
Yavuz alay ederek konuşurken, canımı ne denli yaktığını anlamıyordu.
Canımın yanması ona karşılığını vermeme mi, gerektiriyordu.
Aksi halde ben çatlar ölürdüm sevgili okur.
"Allah Allah! Sanki sen On sekizinci yaşın için gün mü aldın? "
" Hah yirmi yedi yaşındayım."
"Gel cebime gir gel."
Yavuz hoş bir kahkağa eşliğinde, derin bir soluk alıp cevap verdi.
"Ben evde kalmadım Derin. Sen evde kaldın.
Benim peşimde bir sürü kız var. "
Elimi alay edercesine başıma getirip gözlem yapmaya başladım.
"E hani ben neden göremiyorum?"
"İğrençsin, biliyorsun demi?"
"Senin kadar olmasada."
"Kızım babaannem bana bir sürü kız buldu, ama ben istemedim. Ben tek başına yaşamaya alışmış bir insanım. Yani evdeki curcunayı saymazsak."
Göz kırptı ve tekrardan manzaraya döndü.
Nazlı elinde bir fincan sert kahve ile geldi.
En azından ben öyle sanıyordum.
Genelde dizilerde, kitaplarda vs yerlerde yakışıklı ve patron olanlar sert kahve içerdi.
Yavuz patron olmasa bile, en azından patron yarısıydı.
"Evet Derin, şu dahiyane fikrini öğrenmek istiyorum."
Sesimi düzenlemek adına limonata dan bir yudum aldım ve konuşmaya başladım.
"Artık günümüzde ailecek bir yerlere gidilmiyor.
Artık güven yok. Biz en başta bu güveni kazanmalıyız. Artık ailecek otele tatile giderken, korkuyor, ve zorluk çekiyoruz. Yada oteli ailecek vakit dağıtmak için rahat bulmuyoruz. "
"Evet."
"Yani mesla, hem yazın, hem kışın kullanabileceğimiz, bir tatil evi. "
"Olmaz!"
"Neden peki?"
Teşekkür ederim bay Yavuz, hevesim in içine ettiğin için.
Ellerini önemli bir konuşmaya hazırlanmış bir şekilde masaya yerleştirdi.
Ardından dimdik bir şekilde gözlerime bakmaya başladı.
"Bak Derin, Sen daha yeni iş hayatına atıldın.
Üstelik toy'sun sen daha. İnsanların en çok neye kıymet verdiğini bilmiyorsun. Bir tatil köyü, ancak emekliler tarafından cazip kabul edilir. En azından bizim camiada. Herkes modern bir otel projesi ile gelecektir eminim. Bu durumdan ancak biz zararlı çıkarız, nedeni ise oldukça basit ve ortada."
Sinirlerime hakim olamayıp yüksek sesle konuştum."Haklısın! Neden olsa bu ülkede maddi sıkıntı çeken kimse yok. Nede olsa bu ülkede, kimse ailesini mutlu etmeye çalışmıyor. Ha! Nede olsa, hiç bir anne_baba çocuklarıyla ufak bir kaçamak yapmak istemiyor. Ya bazı şeyleri biraz genel düşünün. Turistler rahat etsin, refaha ersin diye her haltı yeriz ama, kendi vatandaşımız olunca, 'parası yoksa gelmesin kardeşim' diyebiliyoruz.
Neden?
Çünkü biz birer iyi vatandaş, birer iyi insanlarız."Sinirden dolayı sesim yüksek çıkmış ve diğer masalarda ki insanların tuhaf bakışına maruz kalmıştım.
Umrumda bile değildi.
"Sakin ol Derin. "
Yavuzun kasılan çenesi ile sinirlendiğini anladım.
"Ben gidiyorum Yavuz. Sende düşün."
Dedim ve eşyalarımı toparlayarak kafeden ayrıldım.
Sinirim hat safhaya ulaşmış vaziyette eve doğru ilerledim.
Bu akşam Selvi ninenin evine gidecektik.
Yanıma bir kaç parça giysi alsam fena olmazdı.
Kısa sürede evime ulaşınca, ilk işim mutfağa gitmek oldu.
Hemen güzel bir tost yapıp, sallama çay ile birlikte öğün atlattıktan sonra, odama gidip sırt çantama eşyalarımı koydum.
Tamamıyla hazır olduğumun farkına varınca, telefon ile Nazlıya haber verdim.
Yarım saat sonra, Nazlı ile birlikte gidecektik.
Ben nazlıyı beklerken, evde sessizlik hakimdi.
Sessizlik sürpriz bir şekilde bozulurken, masanın üzerindeki telefonuma uzandım.
Ekranda yabancı bir numara yazıyordu.
Telefonu açarak kulağıma götürdüm ve,
"Alo?" Diye seslendim.
Nereden bilebilirdim ki, karşıdan gelen sesin beni dumura uğratıp, dünyadan soyutlayacağını.
"O ihaleden çekilmezsen, hayatı sana zindan eder, bir an önce ölmek için yalvarmanı sağlarım Derin Aksel!"Son.
Evettt bölüm nasıldııı😊
🌺Sizce arayan kim?
🌺Sizce Derin ve Yavuz bu mesele hakkında ne yapacak?Lütfen yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayınnn😘😘😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşman Başına
RomanceBabasının kapısına bir adet sepet ile bırakılan Derin'i hoş şeyler beklemiyordu. Her gününü ayrı ayrı acı ile geçiren Derin üvey annesi ve kardeşleri tarafından zorbalığa maruz kalmıştır. Henüz onbeş yaşındayken evin hizmetçisi İrem tarafından villa...