50.

77 4 2
                                    

Durgun bir hava hakimdi İstanbul sokaklarında. İnsanlar sanki birer dert yanlısı olmuş gibi sessizce geçip gidiyorlardı sokaklarda.  Bu zamana kadar tanık olduğum hiçbir olay görünmüyordu. Her zaman kıyamet gibi oluyordu günler. Durgunluk insanlardan mı yoksa, sıcak havanın etkisinden mi anlamadım.
İnsan hayatında değişen şeylere baktıkça içten içe kıyas yapıp duruyordu. Yeni hayatım beni nasıl etkileyeceğini merak ediyordum.

Koskocaman nişanımızın üstünden tam tamına bir ay geçmişti. Yavuz ile evimizin son eksiklerini halletmiş ve, şimdi de üç gün sonra olacak düğünümüz için hazırlık yapıyorduk. Gelinliğimi ve bindallımı Arzu anne ile başbaşa gidip almıştım. Tabii Yavuz bizimle gelmek için küçük bir kıyamet koparmış, ama Arzu annenin elinde terlik Yavuz'u bir beş dakika kadar kovalamasından sonra razı geldi ve biz gelin kaynana alışverişe gittik.

Düğün için olan ayrı alışverişe ise Teyzem de gelmişti. Ve Yavuz'un bütün yengeleri. Benim için oldukça eğlenceli geçen alışveriş başka mağazalara girmemiz ile yerini utanmaya bırakmıştı.
Arzu anne beni utandırmamak adına beş dakika içerisinde alışverişi sonlandırmış ve biz nihayet oradan kurtulmuştuk.

Yorgun geçen alışveriş ile açlıktan sırtıma yapışan midem ile bir mantıcıda karnımızı doyurmuştuk. Bir iki tabak da değil üç tabak mantı ile anca doyan karnım ile mutluluğumu mutluluk kattım.

Uzun ve yorucu olan gün beni oldukça hırpalamıştı. Ama sevdiğim adama kavuşmak düşüncesi ile uçurumdan bile atlardım. Tabii sonu ölüm olurdu orası ayrı.

Ben geniş camdan dışarıya bakarken yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Tam da bu camın önünde ilk temasımızı yapmıştık. Bu camın önünde aşık olmuştum belkide ona.

Ayağımı belli bir ritimde sallarken odanın kapısı aralandı. Gelen kişiye bakmadım çünkü parfüm kokusu kimin geldiğini haber veriyordu. Yavuz. Sevdiğim adamın kokusunu hiç bir yerde unutmazdım. Asla.

"Sevgilim." Dedi adımları bana yaklaşırken. Hiç arkamı dönmedim. Biliyordum o geniş kolları saracaktı belimi. Öyle de oldu. Kolları belime dolanıp beni kendine çekerken başını boynuma gömmüş kokumu içine çekiyordu.

"Dünya üzerinde aldığım en güzel kokusun Derin."

Mırıltı şeklinde çıkan sesi ile genişçe gülümsedim ve elimi ellerinin üzerine koyup biraz daha yaslandım ona. Başını bir kez benim başıma dayamış Yavuz ile gülümsemem yanaklarımı yırtacak raddeye
kadar geldi.

"Hatırlıyor musun ilk tanıştığımız anı?" Dedim sesimden çıkan heyecan ile.

Göğsü titreşti. Gülüyordu.

"Yüz sinemaya bedel sahneyi nasıl unuturum."

Bu kez gülen taraf ben oldum. Çok geçmeden sevdiğime cevabını verdim.

" O gün öyle demiyordun ama. Sanki ben parçalayacak gibiydin."

"Sadece soy adını duymanın şaşkınlığı ile yaptım ben onu. Ayrıca sende pek sessiz değildin hani.

"Ben ne Sana ne de senin gibi erkeklere pabuç bırakırım bir kere." Dedim birden.

"Sakin ol hatun ya."

Yavuz'un kurduğu cümle ile içimden bir şeylerin eriyip aktığını hissettim. O an bir anda ağzımdan çıkan kelime durumumuzu değiştirdi.

"Bir daha desene."

Sanki Yavuz bu sözümü bekliyormuş gibi hızla beni cama yasladı ve yüzüme doğru eğilip, "Hatun." Dedi.

Kıkırdadım ve, "Bir daha." Dedim dudaklarına yaklaşırken.

Düşman BaşınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin