45.

59 6 2
                                    

Bundan yıllar önce böyle bir evlilik teklifi alacağımı görsem, kıçımla gülerdim. Yada aklıma hiç evlilik teklifi alacağım gelmemişti. O zamanlar benim için bu düşünce daha doğruydu çünkü kimse beni sevmiyordu ve gelecekte de seçeceklerini düşünmüyordum. Sonuçta ben toplumda dışlanan bir insandım. Birinin beni sevme ihtimali hiç bir zaman aklıma gelmemişti ve hal böyle olunca her karşıma çıkan şeyde şaşırıyordum. Yavuz beni hiçbir şeyden mahrum etmek istemiyordu ve buda ona daha çok aşık olmamı sağlıyordu. Birinin beni sevme ihtimalini her zaman yok saymış olmama rağmen, gelecekte nasıl bir imkansız birine aşık olacağım derdim. Şimdi ise herşeyini benim için adamış, aşkını göstermekten çekinmeyen bir öküzcük ile evlilik yolunda ilk adımı atıyordum.

Herkes için saçma gelen ama benim için oldukça sıra dışı olan evlilik teklifini almıştım. Yavuz gibi birinden romantik bir teklif beklememiştim.Babasının teklifini duyduktan sonra da kesinleşmişti zaten. Adam şeftali ile evlenme teklifi etmiş. Aşka bak be. Demek ki bir kilo şeftali ile de romantik olunuyormuş.

Tek bir kurşun hem aklımı almış hemde kalbimi almıştı. Beklemediğim bir anda başımdan aşağı akan, kırmızı güller ile korkum kendini kocaman bir şaşkınlığın eline bırakmıştı. Oysa ben vücudumun herhangi bir bölgesinden kan akmasını beklemiştim.

Zaten maskeden çıkan yüz de beni daha derin dalgalara atmıştı. Yavuz önce bana göz kırpmış ve önümde diz çökmüştü.

"Yavuz..." dedim ama cümlenin devamı gelmedi. Kutunun içinde gördüğüm yüzük ile ile de gözlerim dolmuştu.

Hayallerimin de ötesinde bir yüzüktü. Çok çok güzeldi ve tarifi yoktu.

İki kenarından birbirine dolanmış yüzüğün tam ortasından küçük sayılamayacak bir büyüklükte yıldız vardı.

Tam o esnada yoğun bir şarkı çalmaya başladı.

İrem Derici tektaş çalıyordu.

Göz yaşlarımın altından gülümsedim.

Yavuz bir şeyler diyordu ama anlamıyordum. Galiba sözlü bir şekilde teklif ediyordu. Ama ben seni duymuyorum.

Yavuz kaşlarını çattı ve, "Bir şey demeyecek misin?" Dedi.

Sanki korkuyordu. Ona hayır demem onu ölesiye korkutuyordu. Ama ben bu şansı bulduktan sonra ona hayır demezdim ki.

Nihayet göz yaşlarım durunca, başımı aşağı yukarı salladım ve, "Evet." Dedim.

Sonra ise Yavuz'un yüzünde gördüğüm geniş tebessüm ile daha da yüksek bir sesle, "Bir ömür boyu başının etini yemeye Evet!" Diyerek bağırdım.

Yavuz elinde ki harika yüzüğü parmaklarıma doğru kaydırdı ve yerine oturttu. Gözünden akan yaş yüzüğümün üzerine doğru düştü. Acıyla gülümsedim ve kollarımı boynuna dolayarak ona sarıldım. Öyle sıkı sarılıyorduk ki kemiklerimiz bir birine gitmişti sanki.

"Seni seviyorum, düşman başına."

Güldüm. Dudaklarımı nabzının attığı damara bastırıp boynunu kokladım. Ne de güzel kokuyordu sevdiğim.

"Ben de seni seviyorum herşeyim."

Uzun bir süre birbirimize sarıldıktan sonra, geri çekildik. "Şu an seni deli gibi öpmek istemem peki?"

Yavuz söylediklerime güldü ve yanağımı öpüp, " Öp o zaman." Dedi.

Her ne kadar utansam da tutkum utancımdan basık geldi ve dudaklarımı sevdiğim adamın dudaklarına kavuşturdum.

⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐

Yavuz ile el ele sahilde yürüyorduk. İkimiz de ayakkabılarımızı çıkarmış ellerimizde tutuyorduk. Yavuz ile hışırtı seslerinin ortasında el ele yürümek çok güzeldi. Sular, dalgalandıkça çıkan ses oldukça huzur vericiydi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim ve başımı Yavuz'un omzuna yaslanarak yürümeye devam ettim.

Düşman BaşınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin