2019;
Hayatınızda yaptığınız en büyük hata neydi?
Doğmak diyenin ağzına patlatırım iki tane.
Benim şu ana kadar yaptığım en büyük hata sanırım babamı dinlememek olmuştu. Çünkü ne zaman babamı dinlemesem başımı ya derdi sokardım, ya da bir haltlar yiyip kaldırım kenarlarında oturur ağlardım.
Şu an olduğu gibi.
Koca istanbul gibi bir yerde, başıma ne geleceğini bilmeden kaldırım kenarında oturmuş yazdığım kurguda baş karakterlerden birini -gerçi hepsini öldürdüm de.- öldürdüğüm için teklif aldığım yayınevinden "Bu kitap çok hüzünlü. Satmaz bu." denilerek kapı dışarı edildiğim için iç çeke çeke, biraz da böğüre böğüre ağlıyordum.
Tamam, kitaptaki herkesi öldürmüş olmak pek iç açıcı ve hoş olmayabilir. Lakin 1850 yıllarında geçen o imkansız aşklara -aşk dörtgeni- kavuşmak yakışmazdı ki. En azından bana ve hayal gücüme göre böyle ve ben bana göre doğru olan şeyi değiştirmemekten yanayım.
Ne kadar kaldırım taşında salya sümük ağlıyor olsam da.
Babam, beni İstanbula yollarken, çok dikkatli olmamı söylemişti.
Bir de, içinden bir sesin bu işin olmayacağını "kasit" (gereksiz) İstanbula kadar gittiğimi söylemişti. Ancak yine da bana güvendiğini ve dikkat etmem gerektiğini söyleyerek yanaklarımdan sıkıca öpmüş, bolca verdiği harçlıkla beni otobüse bindirip İstanbula yollamıştı.
Bal babam benim be. Keşke dinleseydim seni.
Neyse, şu ana dönelim.
Kaldırımda kendimi yerlere atarak ağlamaya devam ederken önümde duran lüks araba ile göz yaşından göremediğim önümü görmek için yaşları silip burnumu çekerek diklenmiştim. O sırada arabanın camı aşağıya indi ve biri bana doğru seslendi.
"Gecenin bu vaktinde terk mi edildin sen?"
Burnumu çekip karşı taraftaki adama bir süre baktım.
Ben bu adamı tanıyordum, futbolcuydu. Bir süre önce yazmak istediğim genç kurguda başrol erkek olarak onu kullanacaktım. Kendisine bir ilgim ya da hakkında bir bilgim yoktu. Ancak bana göre genç kız kitapları için biraz değişik, biraz da ilginç bir karakter olmak için biçilmiş kaftandı.
Hatırladığım kadarıyla ben tam hikayeyi yazmaya başladığım zaman Beşiktaş'a transfer olmuştu ve ne alakaysa bir anda kitabı onun yüzünden yazmaktan vazgeçmiştim.
Sonra tamamen "Bay Günışığı" adlı kitabıma yönelmiş, tam gerekli kitabevi ile anlaştım derken damızlık buzağa gibi ortada kalmıştım.
'Ulan keşke yazsaydım o yazlık dizi gibi kurguyu .' demedim değil bu arada.
BEN DÜŞÜNMEYİ KESEBİLİR MİYİM KARŞIMDA KİTAP KARAKTERİM DURUYOR.
"Sana diyorum kızım. Ne ağlıyorsun orada? Biri bir şey mi yaptı sana? Dur bekle orada geliyorum. Arabayı uygun bir yere park edeyim."
Yanıt vermek için dudaklarımı araladığımda karşımda arabayı görmemiş, şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırmıştım.
Canım kitap karakterim ona yanıt vermemi beklemeden kenardaki sokağa girip arabasını uygunca bir yere park edip koşarak yanıma gelmişti.
"Baksana bana sen. Niye oturuyorsun burada?"
Yanıma çöküp cevap vermemi beklerken önce hafifçe burnumu çektim, nasıl ret yemiş olduğumu unutmak istedim. Biraz da anlatmak istedim. Çünkü ne de olsa ona da yabancıydım, şehire de. Ancak sadece dudaklarımı kemirip titreyen çenemle ona bakmayı tercih ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shine your star, dorukhan toköz
Fanfiction- tamamlandı. Bir gece yoldan geçerken kaldırım kenarında ağlarken gördüğü genç kıza yardım etmek için arabasını durduran Dorukhan Toköz, kaderini kendi elleriyle yazdığından habersizdi. Hiç ummadığı bir anda hayatının aşkını ilk defa gördüğünden h...