"Bana bak bakaym! Kiminsın sen?"
Peşimde aheste aheste yürüyen Esmeri durdurup karşımda yallık taşımaktan beli bükülmüş minik teyzeye bakmıştım.
" Topal Necmettin'in torunuyum ben. Mematinin kızıyım"
Beni şöyle bir süzdü. Tanımış olacak ki başını olumlu anlamda sallamayı başlamıştı. Bir şey söylemek yerine tebessüm etmeye devam ettim.
"Heee, tek uşacuktun sen daa? Var mi bi abılan ya da ağabeyin?"
Başımı olumsuz anlamda salladım. Tek çocuk olmak bana eğlenceli geliyordu. Şu ana kadar hiç ablanın ya da abinin veya kardeşin eksikliğini yaşamamıştım. Bu yaştan sonra da yaşamazdım herhalde.
" eeee sen benziysın haa çekiklere? Gerçi nenen de çekik gözlüdür. Sen benzedın deme uyana."
Nenem annem mi oluyordu yoksa babaannem mi? Babaannem çekik değildi. Anneme benzettiğini varsayarak dudaklarımı araladım;
"Aynen, anne tarafına benzetirler beni. Yüz yapım babaannem gibi. Öyle diyorlar."
Başını salladı, beni son kez süzdü ve yallığını üstünde bir kere daha silkeledi.
"İyi bakayım kızım, tutmiyaym ben seni. Anacağzuna selam söyle."
Gülümsedim, selamını salarak yoluma devam ettim.
Dorukhanların programı yoğundu. O yüzden mesaj göndermekten çekiniyordum. En son dün konuşmuştuk. Ondan sonra zaten İstanbul'a uçmuşlardı. Yoğun olsa da keyfi oldukça yerindeydi. Bu beni biraz da olsa rahatlatmıştı. Dorukhan yokken biraz Esmer'le takılmaya karar vermiştim. Dorukhan'ın bu hareketlerine bakacak olursak beni kampa kadar salacağı yoktu. Ne kadar munzurları assam da hoşuma gidiyordu.
Şimdiden Pırasa'ya çıkarken giyeceğim eşofmanın rengini bile seçmiştim.
Bana, mangala giderken kombin yaptıran hayat başkasına ne yaptırmazdı?
Kendi kendime kikirdemeye başladım. Hayatım ikinci defa değişmeye başlıyordu.
"Ne güliysın gız kakara kikiri?"
Karşılaştığım onuncu kişiye bakıp hanım hanımcık yüzümü takındım ve yine hesap vermeye başladım.
Evet, Topal Necmettin'in torunuyum ve tek çocuğum. Hayır Çinli de değilim. Koronayı da ben yaymadım. Sormayın artık. Yeter, bıktım da
⚽️
Köy hayatının insana kazandırdığı bir çok şey vardı.
Tanıdığım tanımadığım herkesle akraba çıkmak artık beni şaşırtmıyordu. Babamın dayısının torununun kızının ikiz kardeşinin baldınızını tanımak bana bir şey kazandırmayacaktı.
Köy hayatı, insanlar dışında hayvanlarla da baş etmeyi bana en iyi şekilde öğretmişti.
Sivrisineklerle baş etmeyi -ki bu imkansız sayılabilir. Ufak bir tüyo naylon poşete su koyup tavana asın. Gelmezler.- Güne horoz ve tavuk sesi ile başlamayı ve yolda yürürken her an karşınıza bir sığır çıkabilir algısının ne olduğunu öğretmişti bana köy. Sadece bana değil, burun deliklerime de direncin ne olduğunu öğretmişti bir tanecik köyüm.
Malumunuz taze kömre kokusu, öyle herkesin dayanabileceği türde bir koku değildi. Ancak, büyüklerimiz sağolsun bize bu kokuyu dibine kadar öğretmişlerdi.
Mesela ben, iki kere kafa üstü kömreliğe düşmüştüm.
Annem artık o kadar alışmıştı ki, bana ne olduğunu sormak yerine ayakkabılarımın ya da kıyafetimin sağlam olup olmadığını sorardı ilk önce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shine your star, dorukhan toköz
Fanfiction- tamamlandı. Bir gece yoldan geçerken kaldırım kenarında ağlarken gördüğü genç kıza yardım etmek için arabasını durduran Dorukhan Toköz, kaderini kendi elleriyle yazdığından habersizdi. Hiç ummadığı bir anda hayatının aşkını ilk defa gördüğünden h...