bölüm otuz üç; "gızıma iyi bak vururum gazmayi."

833 66 12
                                    

Toközcüğüm'den;

Çiçeği hayatıma dahil ettiğim günden beri günlerimin aslında ne kadar da anlamlı olduğunu öğrendim. Yaşadığım hayatın bir anlamı olduğunu ve elimden geldiği kadar yaşadığım hayattan zevk olmayı öğrendim. Daha doğrusu bunu bana öğreten tek bir kişi vardı. Çiçek Nefes Taşkın.

Çiçeği tanımadan önce yaşadığım hayatın gerçekten anlamsız olduğunu, gece yatağa girerken keşke çabucak günler bitse de yine yatağıma girip tavanı izlesem diye düşünürken, Çiçekten sonra günlerin bitmemesi için rabbime dua bile etmeye başlamıştım. Özellikle de Çiçek ile geçirdiğim günler için.

Eğer bana deselerdi ki, hayatına girecek olan bir kız, seni tepeden tırnağa değiştirecek.

Kahkaha bile atmazdım.

Çünkü, bu yaşıma kadar hiçbir kız hayatımı değiştirebilecek kadar hayatımda bulunmamıştı. Ancak siz buna hayatın cilvesi mi dersiniz yoksa allahın taktiri mi bilmem ancak bir gece yol kenarında iki kelam ettiğim kız, şu an hayatımın en orta yerinde duruyordu.

Çiçek, hayatıma girdiği ilk günden beri aklımda hep onunla evlenmek vardı. Yanlış anlaşılmasın, o kız benim kaderim diyerek bir şeylere başvurmadım. Ben sadece, hislerimi gösterdim. Kabul gördüğüm süre boyunca, Çiçeğimin müsaade ettiği kadar ona yanaştım. Aksi hiçbir şekilde kendisine bir ayıbım olmadı.

Neyse şimdi geçelim buraları da, şu an Manolya teyze, önümüzdeki alyans ve ben birbirimize bakıyorduk.

Ne diyeceğimi bilemez halde, aşık olduğum gözlere tıpatıp benzeyen gözlere baktım, tam soru sormak için dudaklarımı araladığımda yüzüğü bana doğru itti.

"Bak oğlum, Çiçek benim ilk ve tek evlatım. Doğduğu günden bu yana her zaman elimizden geldiğince kendi ayakları üzerinde durmayı öğrettim ona. Çünkü, anne ve babasından başka sırtını yaslayabileceği ne bir abla ne de bir abisi var. Bu yaşına kadar tek çocuk diye şımarık büyütmedik. Ancak bir gün bile desteğimizi eksik etmedik. Her kararına saygı duyduk. Şimdi, seni karşımıza çıkarmasına da cazgırlık yapacak değiliz. Ancak sana iki çift lafım var; kulağına küpe olsun. Yüzüne gülüyoruz diye başımıza sakın ha çıkacak olma. Eğer olur da hayırlı bir işiniz olursa sen benim damadım değil, oğlum olacaksın. Çiçeğe sadece iyi bir eş değil, abi olacaksın. Kardeş olacaksın. Çünkü, hepimizin ölüm günü belli. Bir gün babası ile ölüp gittiğimizde gözümüz arkada kalsın istemiyoruz. Gerçekten iyi birine emanet etmiş olmanın verdiği rahatlıkla göçüp gitmek isteriz öteki dünyaya. Aha habu yüzük, annemden bana, benden Çiçeğe yadigar kalmış olan yüzük. Çiçek ile evlenme gibi bir düşünceniz var mı bilmiyorum. Ancak eğer öyle bir düşünceniz varsa, senden tek istediğim, teklifi bu yüzük ile yap ve kızıma iyi bak. Artık sırtını yaslayabileceği bir kişi daha olduğunu bilsin. Bak, şimdi ben sana böyle konuştum diye de Çiçek ile evlenme zorunluluğu hissetme kendinde. Yüzüğü, evlenme teklifi edeceğin zaman gelir alırsın. Belki hiç almazsın. Orası sana kalmış.

Ayrıca, biz seni sevdik oğlum. Öyle pürüz çıkarıp huzur bozan ailelerden değiliz pek. Bizim için önemli olan tek şey, kızımızın mutluluğu. O yüzden aklında soru işareti kalmasın. "

Manolya teyzenin cümlesi bittiğinde yüzüğü önümden almak için elini uzattığında vakit kaybetmeden elinin altındaki yüzüğü kendime çekip cebime koydum.

Çiçek ile evlenmek benim hayatım boyunca vereceğim en doğru karardı, ki ailesinin söylediği şeyler fikrimin ne değişmesine, ne de kendimi zorunlu hissetmeme neden olmuştu.

Sadece, içimde çiçeği böyle güzel ve gerçek yetiştirdikleri için büyük bir minnet duygusu oluşmuştu.

Manolya teyze, yüzüğü aldığımda ufak bir tebessüm ederek ayağa kalkmıştı.

Eş zamanlı bende ayağa kalktığımda, elini omuzuna koyup hafifçe sıkmıştı.

"Gızıma iyi bak, yoksa vururum gazmayi ha."

Gülümseyerek dudaklarımı araladım.

"Eğer izniniz olursa, Çiçeği kendi ailemle tanıştırmak için Eskişehir'e götürmek istiyorum."

Manolya teyze omuz silkerek kapıyı açtığında gerildiğimi hissetmiştim.

Ee, teyzecim. Yüzüğü verdiysen kızı da yollarsın ama. Değil mi?

" babasına sorarsınız onu. Oraya karışmak bana düşmez."

Eee teyzecim, eşiniz zaten 'hanım ne derse o.'  diyecek.

Başımı sallayarak Manolya teyzeyi takip ettim.

Mutfağa girdiğimizde Çiçek çay demlerken babası tatlıları tabaklara koyuyordu.

Sahi, ailesi ile bu şekilde anlaşan kıza nasıl arka çıkmazdım ben? Kendi kendime, Çiçeğe hayatımın sonuna kadar arka çıkacağıma söz verdim ve bardakları masaya yerleştirmem için bana uzattıklarında gülümseyerek masayı kurmalarına yardım ettim.

"Oğlum, çatalları da al."

Manolya teyze bana oğlum dediği an Çiçek ile göz göze gelmiştik. Çiçeğin gözlerinin içi parlarken tebessüm ederek masayı kurmayı bitirip masaya konan tatlı tabaklarını düzgünce yerleştirip Çiçeğin tam karşısına yerleştim.

Babası tam yanıma oturduğunda derin bir nefes aldım. Gerilmeme gerek olmasa bile ister istemez diken üstünde duruyordum.

"Gave kapalıymış ula şansına. Sonraki gelişinde gidecez ama. He bi de, sizınkilerle tanıştı mı bizim kız?"

Bu adam benim ya aklımı okuyordu ya da gerçekten doğru yerlere doğru zamanda parmak basmayı biliyordu.

Tatlıdan bir çatal alıp babacığıma döndüm.

"Ben de tam bunun için izin isteyecektim. İzniniz olursa Çiçeği ailemle tanıştırmak için Eskişehir'e götürmek isterim. Normalde annemler de 1 aya kalmaz yanıma dönecek. Ancak gidip oraları görmesini isterim. "

Bir süre düşündükten sonra bakışlarını eşine çevirip omuz silkti, geliyor abi bomba.

"Hanım ne derse o."

Bu adam gerçekten benim öz babamdı ya.

shine your star, dorukhan toközHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin