bölüm yirmi beş; "la bizi kim alabilir."

1K 73 25
                                    

"Çiçeğim yemin ederim özür dilerim bak. Ben öylesine dalga geçtim. Sen de umursamaz gözüküyordun. Ulan öleceğimi bildiğim halde zehir verdim desen yine alır içerim. "

Dorukhan, kuymak yerken yaptığı yersiz esprinin sonuçlarını alırken omuz silkerek gözlerimi devirdim.
Alındığım yoktu ama biraz burnu sürtse sorun olmazdı. Çok azıcık ama.

Yemekten sonra çok bir şey yapmamıştık. Herkes gideceği tatilin planını yaparken biz trabzon'da ne yaparız diye düşünüyorduk. Aslında, onunla öyle yazlık yerlere değil de, Nevşehir ve etrafına gitmek isterdim. Kabul edip etmeyeceği konusunda biraz tereddütteydim sadece.

Şimdi ise Ekin Uzunlar konserine gidiyorduk. Başımı yana çevirmiş etrafı izliyordum. Normalde Dorukhan'ı izlerdim ama o bana yalvarmakla meşguldü. En sonunda ayasofya yoluna girdiğimizde yerimden kıpırdanıp bedenimi baş düşmanım(?)'a çevirdim.

"Tamam ben sensiz çok sıkıldım. Barışalım."

Dorukhan şükür çekip elimi tutarak dudaklarına götürürken gülmeden edemedim. Tüm gün neredeyse yalvarmıştı bana. Şimdi birlikte ilk konserimize gidiyorduk ve küs kalamazdık. Elimi çenesine götürüp sakallarını hafifçe okşadım.

"Yiyim seni."

Dorukhan kocaman gözleriyle bana bakarken yanağını bana doğru uzatmıştı. "Ne olur ye. Ne olur."

Kıkırdayarak yanağına öpücük bıraktığımda yüzündeki kocaman gülümseme görülmeye değerdi.

"Arabayı arka mahallelere bırakalım. Yürüyerek çıkalım. Kalabalıktır şimdi her yer."

Dorukhan söylediğim şeyi onaylarcasına başını salladığında tekrar uzanıp yanağına öpücük kondurmuştum. Tanıdık mahalleye girdiğimde ise arabayı uygunca bir yere park ettirip çantamı alarak arabadan inmiştim.

''Selam verecek misin bizimkilere?"

Dorukhan arabadan inip yanıma geldiğinde o siyah şapkasını yine kafasına geçirmişti. Çantamı elimden alıp elimi kavradığında başını hafifçe olumsuz anlamda salladı.

"Annenin bugün söylediğinden sonra biraz gerildim doğrusu. Azıcık daha geçsin Çiçek çikolatamla geleceğim buraya."

Başımı sallamakla yetinirken kafamı kaldırıp eve doğru baktım. Bizimkiler zaten evde yoktu. Çoktan köye çıkmış olmalıydılar. Çok üstelemeden eski Avni Aker'e doğru adımladım. Konser alanına yaklaştıkça sanki çocukluğuma yürüyor gibi hissediyordum.

"Çok küçükken bu yollarda babamın elini tutarak yürüyordum. O zamanlar park alanının yerinde Avni Aker vardı. Ve inanır mısın ballim. Babamla yürürken yaşadığım heyecan var içimde. "

Dorukhan'ın elini sıkıca tutup hafifçe ona sokulurken beni istekle kabul etmiş, elimi tutmayı bırakıp kolunu bana sararak yanağımdan öpmüştü.

"Hiç tahmin etmezdim o akşam, o yoldan geçerken hayatımın değişeceğini. Hiç aşık olmayacağım derken ne güzel düştün kalbime öyle Nefesim. İyi ki geldin. Elimi tuttun. Aynı heyecanı hayatımın sonuna kadar yaşatmak için elimden ne gelirse yapacağım. Sözüm söz."

Dorukhan'ın duygusal konuşması biterken Hızır Dinçer'den gelen "ellerini havaya kaldırmayan fenerli olsun.' Ananosu tüm romantik dakikları perte çıkarmıştı.

Anında kollarım havaya kalkarken Dorukhan hafifçe ellerini kaldırmış ve bana gülüyordu. Hızlı adımlarla konser alanına girdiğimizde Dorukhan elini belime yaslayıp ön taraflara doğru ilerlemişti.

Belediye başkanını tanıyordum, komik adamdı ve birkaç kere aynı sempozyum olsun, konferans olsun karşılaşmış ve sohbet etmiştik. İlgilendiği şehirden benim gibi bir yazarın çıkmasından büyük gurur duyarken şimdi çalan horona ayak uydurmaya çalışıyordu.

shine your star, dorukhan toközHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin