Eskişehire geleli iki gün olmuştu ve öğrendiğim öğrendiğim tek şey, bu şehir hiçte eski değildi.
Bir trabzon kadar edemese de sıcağı dışında gayet yaşanılabilir bir yerdi vallahi.
Ama gerçekten öyle sıcaktı ki, Dorukhan'ın bırakın elini tutmayı, elimden geldiğince gölgesinden yürümeye çalışıyordum.
Canım Toközcüğüm de sağolsun benden hiçbir farkı olmayacak şekilde, "klimalı yerde tutarım elini Çiçek. 4 adım yan tarafımdan yürü güzelim. Yanaştıkça sıcağın bana değiyor." diyordu.
Ne kadar da romantik bir ilişkimiz olduğunu sorgulamayı bırakalı çok oldu dostlarım. Haberiniz olsun.
Aslında günümüz o kadar güzel başlamıştı ki, güneş dünyamıza biraz daha uzak kalsa aynı güzellikle devam edebileceğine emindim.
Gece, Dorukhan ile birlikte balkonda uyuya kalmıştık. Sabah ise üstümüzde bir battaniye ile uyanmıştım.
Evet, sırf kahvaltı için sabahın köründe uyanıp Dorukhan'ı odasına postalamıştım.
Sessiz adımlarla mutfağa gittiğimde ise Serap teyzenin çoktan hazırlık yapmaya başladığını görmüş ve kocaman gülümsemiş, kadıncağızı korkutmamaya özen göstererek "Günaydın!" diye seslenmiştim.
Beni gördüğünde ise elindeki işi hemen bırakıp kollarını bana sardığında gülümsemem daha da büyümüştü.
Toköz ailesi, beni bir anda öyle güzel benimsemişti ki, ben bile tam olarak ne olduğunu çözemez hale gelmiştim. Ancak pek umurumda değildi, sevilmiş ve sevmiştim. O yüzden üstünde durmam gereken bir konu olduğunu da düşünmüyordum.
"Ben kahvaltıyı neredeyse hazırladım. Kaldıracaktım seni de. O kadar güzel gözüktünüz ki gözüme ses çıkaramadım. Uykunu güzel aldın mı güzel kızım?"
Serap hanım yanağımı okşarken başımı olumlu anlamda salladım.
Serap hanım anneme bazı yönlerinden çok benziyordu, ikisinin de gözlerinde aynı ışıltıyı görüyordum. Bu beni mutlu ediyordu, tanışacakları günü deli gibi merak ediyordum.
"Hadi, kuymağı sen yap o zaman. Bende masayı kurayım. Hep birlikte güzel bir kahvaltı edelim. Ondan sonra siz çıkar gezersiniz."
Başımı sallamakla yetinip tezgaha ilerlediğimde çoktan malzemelerin hazır şekilde beni beklediğini fark ettim.
Bir şeyden artık kesin emindim ki, Toközler işlerini sağlam yapmaya bayılıyordu.
Bakır tavayı ocağa aldığımda annemin buraya gelmeden önce bana özenle öğrettiği şekilde ocağın altını yaktım ve bakır tavayı ocağın üstüne yerleştirdim.
Geçen sefer üç kişi yaptığımız berbat kuymağın suçunu üç kişi üstlenmiştik, ancak şimdi tek başımaydım ve öyle sıradan arkadaşlar değil, direkt ailesine yapıyordum. İster istemez gergin hissettim.
İçimden edebildiğim bütün duaları ederken Serap teyze sakin sakin kahvaltılıkları bahçeye taşıyordu.
Kendimi hazır hissettiğim an özellikle kuymak için getirdiğimiz mısır unu ve hakiki tereyağını önüme çektim.
Tereyağını bolca ekleyip eritirken diğer yandan da 3 kaşık mısır ununu hızlı şekilde hazırlamıştım.
Unu azar azar tavaya eklerken güzelce karıştırmayı ihmal etmiyordum. Sonunda bütün unu koyduğumda yakmamaya özen göstererek güzelce karıştırmaya başladım.
Unu istediğim kıvamı aldığında ise bardakta hazır şekilde beni bekleyen soğuk suyu da azar azar eklerken içimden tadı için hatimler indiriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shine your star, dorukhan toköz
Fiksi Penggemar- tamamlandı. Bir gece yoldan geçerken kaldırım kenarında ağlarken gördüğü genç kıza yardım etmek için arabasını durduran Dorukhan Toköz, kaderini kendi elleriyle yazdığından habersizdi. Hiç ummadığı bir anda hayatının aşkını ilk defa gördüğünden h...