otuz sekiz; " Ayıp ediysın beni gaybediysın."

905 55 124
                                    

Hayatımda hiç tahmin etmeyeceğim evlilik teklifinin üstünden 3 ay geçmişti.

Bu üç ay içerisinde hem lig başlamış, hem de ailelerimiz tanışmıştı.

Serap Anne ve canım kurban olduğum bir tanecik anam beklediğimden çok daha iyi şekilde anlaşırken yüzümden düşmeyen gülümsemem ile ikisini izlemiştim tüm akşam.

Babam ve Mustafa amca ise bizimle takılmak yerine Dorukhan ve Emirhan ile kahveye gitmişlerdi.

Gerçekten böyle kritik anlarda bu erkeklerin kahve düşkünlüğü ne olacaktı?

Akşama doğru ise hep birlikte yemek yemiş ve isteme merasimi ve nişanı aynı günde yapmaya karar vermiştik.

En fazla 6 aya da düğünü yapmayı düşünüyorduk.

Daha dün beni görmesin diye dört döndüğüm adamla düğün günü kararlaştırmak hayatın bana cilvesiydi sanki.

Dorukhan'a sıra gelince, yüzük taktığımız günden bu yana zaten yoğun olarak hissettirdiği sevgisinden hiçbir şey eksiltmeden üstüne eklemiş halde beni sevmeye devam ediyordu.

Hatta, birlikte girdiğimiz her ortamda artık 'sevgili' olarak değil, daha nişan yapmamış olsak bile, 'nişanlım.' olarak tanıtılıyordum.

Aynı şekilde, köyde birlikte dolaştığımız zamanlar kiminle denk gelsek 'damat.' olarak çağırılıyordu.

İkimiz de halimizden memnunduk, ailelerimiz iyi anlaşıyordu, her şey tıkırındaydı, herkes mutluydu. Daha ne isterdim?

Şuan, bir yanımda Yaprak, diğer yanımda Kübra ile makyajımı tazeliyorduk.

Dorukhan ve çocuklar Eskişehir'den geliyorlardı. Dorukhan, aile büyüklerini kendi elleriyle buralara getirmek istediği için çocukları toplayıp Eskişehir'e gitmişti dün gece.

Benim işime gelmişti aslında, zaten gergin olduğum bir günde Dorukhan'ı erkenden görüp heyecan yaparak bir şeyleri elime yüzüme bulaştırmak istemiyordum. Şimdi yanımda sadece kızlar varken içim biraz daha rahattı.

"Ay Çiçek, ne güzel oldun. Dua edelim de Dorukhan düşüp bayılmasın seni gördüğü ilk saniye. Bayılır mı bayılır o deli."

Yaprak yelpazeyi yüzüme doğru yellerken kıkırdadım.

Dorukhan çok sakin gözükse de içten içe kıpır kıpırdı.

Beni uyandığımız dakikadan bu saate kadar yüz kere arayıp ne yaptığımı sormuştu. Şimdi uçaktaydı. O yüzden bir saat kadar sakin sakin kendim ile ilgilenebiliyordum.

İsteme ve nişanı evde kendi aramızda yapıp eğlence için Dorukhan'ın trabzondaki evine gidecektik hep birlikte.

Bizim evin önü kalabalığı kaldırabilirdi, ancak eğlence için biraz dardı.

Salon tutmak istememiştik, kendi aramızda eğlenmeyi düşündüğümüz için bahçe bize ideal gelmişti.

Nişanı yapabildiğimiz kadar sade yapmak istiyordum. İhtişam bana göre değildi. Önemli olan yanımdakinin ihtişamla bana bakmasıydı.

" 20 dakikaya inerler. Altı gibi de başlayacağız ga- tamam Kuzey git Çiçek ablana. Çiçek al çocuğu."

Kübra kucağındaki Kuzeyi kollarıma bırakırken benim minik bıcırığım kollarını bana sarıp başını omuzuma yaslamıştı.

Babası sırf, amcası için Eskişehir'e gittiği için çok huysuzdu. Tam babacıydı he bu Kuzey.

"Kübra, bir şey diyeceğim, ben kahve yapmayı bilmiyorum ki."

shine your star, dorukhan toközHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin