1. Bölüm: "Sevgisizliğin Âlâsı."

12.3K 501 145
                                    



Dikkat, bu kitap düzenlenmeye alınmıştır, bölüm isimleri düzenlendikçe değişecektir.

Keyifli okumalar... 💘


Yağmur damlaları usul usul saçlarımı ıslatırken, telefonuma düşen çağrıları umursamadan telefonu kapattım. Islak botlarım yere değerken gıcırtılı sesler çıkartıyordu. Bu sinirimi bozmuştu ancak aldırmadan parka doğru yürümeye devam ettim. Altımdaki siyah, kot pantolonum tamamıyla ıslanmıştı. Hırkam da öyle.

Parka adımını basan bir kişiyi bile görmemiştim. Oysa, bütün gecemi burada geçiriyordum. Pekâlâ, bunu kabul ediyordum. Her gün -her kış- yağmur yağan bir ilçede gecenin bir saati parka gelen depresif kızın yanına gitmek için deli olmak lazımdı. İçime kapanık biriydim ve bundan çoğu zaman rahatsız olurdum çünkü dışa dönük olmam için insanların beni sevmesi gerekirdi. Okula devamsızlığım olmaması, annem ile babamın üzülmemesi için giderdim. Notlarım şaşırtıcı bir şekilde iyiydi. Derslerde defterime garip figürler çizer, teneffüslerde kitap okurdum. Ya da Yağmur'la, yani ikizimle kantine inerdim.

Hocalar ve öğrencilerle pek bir iletişimim yoktu. Hepsinden nefret ediyordum zaten.

Beni, Fen lisesine gitmeye puanım olmasına rağmen, zengin, kendini bir şey zanneden insanların okuluna; özel okula gönderen babamı ve annemi her şeye rağmen seviyordum.

Yağmur'a karşı nötrdüm. Eskisi kadar yakın değildik zaten. Eskisi kadar dediğim iki haftaydı fakat bu benim için hiçbir şey ifade etmiyordu çünkü o benim için ölmüştü ya da benim içimde kısa bir uykuya dalmıştı.

Karne gününden bir hafta sonra Yağmur'un doğum günü partisi vardı. Ne olduğu belirsiz ayyaş insanların, uçkuruna düşkün şerefsizlerin kızların peşinde koşturduğu mekânda olacaktı parti. Kısacası barda.

Benim de doğum günümdü.

Kutlamaktan nefret ederdim.

Partiyi doğal olarak abimler düzenliyordu. Annemgil doğum günü partilerinde genellikle bizi arkadaşlarımızla baş başa bırakmak için başka bir yere gider ya da direkt partiye katılmazlardı. Bunun nedenini asla anlamıyordum ve anlamayacaktım da.

Barın sahibi, on sekizinci yaş günümüz olduğu için partiye girmemize müsâde etmişti. Ancak sıkıntı şuydu, davet etmediğimiz insanlar bile girebilecekti bara. Tabii abimler bunu akıl edebilirlerse böyle bir şey gerçekleşmeyebilirdi.

Kendimi tanımlamam gerekirse, kinci bir insandım. On beş yaşımdan, hiçbir zaman son bulmayacak kabuslara gözlerimi açtığımdan beri.

On beş yaşımdan itibaren bir şeylerin farkına varıp insanlara olan nefretimi kine dönüştürmüştüm. Sadece son bir kaç aydır nefret ettiğim abilerime sesimi çıkaramamaya, gurursuz bir aptal gibi susmaya başlamıştım. Elimde değildi onlara kırılmak, onları nedensizce sevmek.

Abimler benden nedenini asla anlayamadığım bir şekilde hoşlanmazlardı. Yağmur'u çok severlerdi, onu koruyup sahiplenirlerdi, kırılmasına müsade etmezlerdi...

Ancak Uraz abim, ne beni ne Yağmur'u severdi. Onu da asla anlamıyordum. Aslında bakarsanız, ben hayatımda giden hiçbir şeyi anlamıyordum.

Yağmur, Uraz abim ve Çakır abim duygularını pek belli edemedikleri için üzülürdü. Genel olarak duygusal bir kızdı. Özellikle Uraz abimi ve Çakır abimi çok severdi. Her gece onlar için salya sümük ağlardı. Benim omuzlarımda...

Benim omuzlarımda ağlarken acısının onlarca katını yaşadığımı bilirdi ve benden onlarca kez özür dileyip aptal aptal triplere girerdi. Oysa ikimiz de biliyorduk ki, beni altısı, onu biri sevmiyordu.

ERİK AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin