3. Bölüm: "Üstü Karalanan Cevaplar."

9.5K 441 80
                                    



Sabahın yedisinde karnemi almak için okula gelmiştim. Yürüyerek gelmek, tenha sokaklardan geçmek, kendimi ve çevremi sorgulamama neden olmuştu.

Bazen düşünmeden edemiyordum.

Aynanın karşısına geçtiğimde gördüğüm, siluet bana mı aitti? Ya da günlerce bir rüyanın içerisinde tıkılıp kalmış mıydım? Buna bir cevabım yoktu işte. Belki de Tanrı, kendimi sorgulayabilmem için yalnız yaratmıştı beni. Çevremdeki iki insandan başka kimsem yoktu. Diğer bütün insanlar için ruh gibiydim. Onlar da benden farksız değildi.

Yağmur?

Neden bir anda düşman kesilmişti bana karşı? Neden beni tekrardan yalnızlığa sürüklemişti? Okulda, evde, dışarıda, belkide sadece eğlenmek için gittiğimiz Alışveriş Merkez'lerinde... Neden yanımda yoktu?

Her zaman nazik ve iyi biri olsa da, güçlü bir duruşu olurdu. Benim neyim eksik ondan diyeceğim bir çok iyi özelliğe sahipti. İnsanlar ne kadar güzellik görecelidir diye bir laf kullanıyorsa, iyilikte benim için göreceliydi. Çünkü insanlar birbirinden farklı yaratılmıştı. İllaki ikisini birbirinden ayırabilecek özelliğe sahipti herkes.

Peki ben?

Benim onlardan farkım neydi?

Buna da bir cevabım yoktu işte.

Okulun bahçesine girdiğimde, daha açılmamış olduğunu fark ettim. Karneler sekiz gibi dağıtılacaktı. Bilerek erken gelmek istemiştim. Yalnızlık ne kadar huzurlu gelsede, tuhaf oluyordum ister istemez.

Okula Müdür'ün arabası geldiğinde, neden bu kadar erken geldiğini anlamamıştım. Normalde daha geç gelirdi.

Halil ve o arabadan indiğinde bende oturduğum banktan kalkıp okul kapısının yanına geldim.

Bir kaç dakika sonra burada olmuşlardı. "Günaydın Damla." dediğinde gülümsedim. "Günaydın hocam," Halil'e dönüp sırıttığımda, Müdür okulun kapısını açıyordu. "Sana da günaydın Halil."

Gözaltları mosmordu. Ayrıca yorgun görünüyordu. Samimi bir şekilde gülümsedi. "Günaydın, Damla." Ona anlamsız bakışlar atıp okula giriyordum ki kolumdan tuttu. Baysal Hoca çoktan gitmişti. "Konuşabilir miyiz?" diye sordu.

"Ne konuşacağız?"

"Anlatacağım... Çıkışta İnstagram'dan konumunu attığım kafede buluşalım mı?"

"Peki," diyerek beraber okula girdiğimizde, "Umarım karnen iyi gelir." dedi. Ona gülümseyerek karşılık verdikten sonra sınıfa çıkmıştım. Gülümsememin tek nedeni ona nedensiz üzülmemdi.

Ne olmuştu bu çocuğa?

🌳

"Damla..."

Yağmur'un sınıfa girip adımı seslenmesiyle ona baktım. Çok kötü görünüyordu. Aynı Halil gibiydi. "Yağmur?" diye mırıldandım. Bu sırada yanıma gelmişti. Göz altlarında oluşan şişlik, oldukça belli oluyordu. Yüzünde diğer günlerin aksine bir gram makyaj bile yoktu. Kurumuş dudakları ve kızarmış gözleriyle berbat bir hâldeydi.

Simay Hoca bir işinin çıktığını, karneleri yarım saat kadar geç dağıtacağını bildirmişti okul gurubuna. Herkes hep bir ağızdan küfür ediyordu hocaya. Bense sessizce telefona bakıyordum yalnızca. "Damla ben..." dedi derin bir nefes vererek. Sonra sustu. "Ne hu hâlin?" diye sorduğumda gözleri dolmaya başlamıştı. "Yağmur." dedim sesimi daha fazla yükselterek. "Cevap versene..." Neden susuyordu? "Abimler bir şey mi söyledi? Eymen seni red mi etti? Ne oldu? Susmasana." Ayağa kalkıp kolundan tuttuğum gibi sınıftan çıkardım. Ardından koridorun sonundaki asansöre binerek aşağı, bahçeye indirdim onu. Müdür ve kurallar umurumda değildi.

ERİK AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin