29. Bölüm: "Düş Kırıklığı."

888 35 11
                                    







Upuuzun bir aradan sonra merhaba sevgili okurlarım... Eğer sakıncası yoksa sizden bir kaç şey isteyebilir miyim?

Bu bölümün satır aralarına tepkilerinizi yazmanızı, ve bu bölüme bol bol vote atmanızı istiyorum. Ayrıca instagram hesabımın isminin @yazmayisewerim olduğunu, takip ederseniz çok mutlu olacağımı bilin istiyorum. Orada alıntı ve sonraki bölümlerin tarihlerini bir kaç gün öncesinde paylaşacağım.

Her neyse,

İyi okumalar...



Sofradaki sessizlik rahatsızlığımı binlerce katına çıkarırken, dikkat çekmemek için boğazımı temizleyemedim. Ama oraya oturan yumruyu yok etmem gerekiyordu. Bu yüzden iştahım olmamasına rağmen çorbadan bir kaşık alıp ağzıma götürdüm. Sıcak çorba damağımın her yerini talan ederken, aldığım tatla kusmak istedim. Bulyondan nefret ederdim ve zaten midem stresten bulanmışken kusmam an meselesiydi. Yavaşça yutarken direkt olarak suyuma uzandım. Bunu fark eden Mine teyze üzgünce bana baktı. "Kızım? Beğenmedin mi yoksa? Bir şeyin mi var?" diye sorunca istemediğim şeyin az önce gerçekleştiğini, herkesin bana baktığını gördüm. Siktir, o da bakıyordu.

"Hayır Mine anne, olur mu öyle şey? Damla bu çorbayı pek sevmez. Değil mi abiciğim?" Bu lanet Çakır az önce Mine teyzeye anne mi demişti? Yoksa ben yanlış mı duyuyordum?

Yanımda oturan ve az kalsın homurdanarak ağzını açacak olan Mazhar abinin ayağına bastım. Gülümseyerek dişlerimin arasından sessizce, "Sus, Mazhar abi. Susmazsan seni rezil ederim." dedim. Yüzünü buruşturarak ayağımı ittirdi. Ben de ona sinirlenerek sandalyemi Arden abime daha da yaklaştırdım. Aptal ve gıcık olması gerçekten de sinirim fazlaca bozuyordu. Yutkundum ve sahte bir gülümsemeyle başımı salladım. "Evet, bulyondan nefret ederim. O yüzden yani,"

"Peki o zaman, neden yemeğini yemiyorsun?"

Sana ne teyzeciğim, sana ne? Yemiyorsam yemiyorum, az önüne bak be!

"Hanım, bırak kızcağızı. İster yer, ister yemez. Sana mı düştü sorgulaması?" diye Mine teyzeyi azarlayan Harun amcayla derin bir nefes verdim. Yüzümün aniden düşmesini fark eden Arden abim, huzursuzluğumu fark edip elini dizime koydu ve yüzüme doğru eğilip yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. Bu hareketinin üzerine lanet olası bakışlar bir an olsun benden ayrılmazken, yalnızca tebessüm etmeyi tercih ettim. Yemek yiyememek zulüm gibiydi. Açtım ama iştahım yoktu, ağzıma aldığım bir lokma bile bana zehir oluyordu. Aşmam gerekiyordu. Bunu acilen aşmam gerekiyordu.

Gözlerim annemin gözleriyle buluştuğunda ağlamak üzere olduğunu gördüm. Dudağını ısırıp karnını üfelerken kaşlarımı çattım. Doğuma henüz üç hafta vardı. Bu yüzden içimdeki endişeyi bastırmaya çalıştım. "Anne?"

"Efendim?" dedi pürüzlü gelen sesiyle.

"İyi misin?" Misafirler umurumda değildi.

"Yani, iyiyim."

Babam, annemin böyle olmasına dayanamıyormuş gibi sandalyesini çekip ayağa kalktı. "İzninizle," diyerek annemi ayağa kaldırdı. Annem elbisesinin üzerinden karnını kavrayarak onun elini tutarken neredeyse ağlayacaktı. İkisi de çok geçmeden yemek odasından çıktığında ben de ayağa kalkacaktım ki, Mazhar abinin gazabına uğradım. "Yemeğini ye," dedi kolumu tutarken.

"Aç değilim, annemin yanına gideceğim." Kolumu ondan kurtarıp ayağa kalktım ve bir kaç saniye içinde yemek odasından çıktım. Merdivenleri es geçip asansöre bindim. Asansör ikinci katta durduğunda çıktım, ardından tam sağımdaki odanın kapısını çaldım. Olumlu bir yanıt aldığımda içeri girdim. "Anne? Ne oldu? Doğum sancısı mı yoksa?"

ERİK AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin