Kapının açılmasıyla geri çekildik. Baysal Hoca çıkmıştı odadan. Bizi görünce gülümsedi. "İyi günler çocuklar. " dedi ve çalan telefonuyla beraber asansöre ilerledi. Sonra sanki yıkılıyormuşçasına, bir yere tuttundu. Ben kaşlarımı çatıp onu izlemeye devam ederken Yağmur çoktan içeri geçmişti."Kızım? Gelsene buraya." diyen Meriç amcaya döndüm. "Birazdan dönerim," deyip Baysal hocanın bindiği asansörün önüne geldim. En üst kata çıkıyordu. O katta yalnızca teras vardı.
Öbür asansöre binip hızla terasa çıktım. Kapılar açıldığı anda, cam kaplamalı pencerelerden onu görmeyi başararak bir süre izelemeye başladım.
Telefonu yavaşça kulağından indirdi. Elleri titremeye başlarken, kayıp düşüverdi metal cihaz parmaklarının arasından.
Gözünden bir damla yaş aktığını gördüm. Sonra yavaşça yere çömelip gülümsedi.
Ne olduğuna anlam veremeden, koşar adımlarla terasa çıktım.
"Hocam? Ne oldu, iyi misiniz?" diye sordum yanına, yere oturarak.
Cevap vermedi. Tepki de vermedi.
Sonra sanki çok normal bir şeymiş gibi gözlerime bakarak dudaklarını oynattı. "Katil," Bir damla yaş daha yanaklarından süzülürken yutkundu. "Halil, katil." Önüne dönüp tekrardan gülümsedi. "Biricik kızımı öldüren piçlerin katili."
Ağzım şokla açıldı. Titrek bir nefes verdikten sonra bir süre gözlerimi kapatıp söylediği şeyleri sindirmeye çalıştım. Halil kız kardeşinin intikamını ölümle almıştı. Hemde kendi ellerini kana bulayarak. Çektiği vicdan azabının sonucu muydu katil olması? Yoksa gerçekten Alya için mi yapmıştı bunu? "N... Nasıl?" diye sordum korku dolu sesimle.
Bana döndü ama sorumu yok sayarak konuştu. "Onunla gurur duyuyorum, ama..."
"Ama?"
"İntikam, kaybettiğimiz şeyleri geri vermiyor bize." Daha şiddetli sesli sesli ağlamaya başladı. "Benim kızım öldü... Benim kızıma hiç acımadan kıydılar. İşkence çektirdiler küçüğüme..." İnleyerek ofladı acı çekercesine, burnunun kemerini sıkarak. "O şerefsizler... Tek bir kurşunla, bir kaç saniyelik acıyla kurtuldular ya bu dünyadan... Çok... Çok zoruma gitti Damla."
Bir babanın acısını ancak onun yerine geçersem anlayabilirdim. Anlamaya çalışıyordum ama asla tam olarak anlayamayacağımı da adım gibi biliyordum. Onu teselli etmedim. Acının önüne ne geçebilirdi ki? Hiçbir şey, hiç kimse. Yalnızca acı çekmemize neden olan şeyle, kişiyle dindirebilirdik bu yürek sancısını.
"Kusura bakma, kızım." dedi toparlanıp ayağa kalkarken. "Eğer terasa hava almak için çıktıysan vaktini çaldığım için özür dilerim."
"Özür dilemeyin..." Diyerek ayağa kalktım ben de. "Hocam... Ne olursa olsun, Halil'in yanında olun olur mu?"
Gülümsedi zorlukla. "Olur, Damla. Sağol."
Yaklaşık 2 dakikanın sonunda kendime gelerek terastan çıkmış, babamın odasına inmiştim.
Meriç amca hâlâ buradaydı ben geldiğimde.
"Neredeydin?" diye sordu babam, sarılırken. Ondan ayrıldım. "Hiç, biraz terasa çıktım. Sonra Baysal Hocayı da orada gördüm. Biraz sohbet ettik." dedim kısaca. Başını sallayıp koltuğuna tekrar oturdu. Ben de kanepelerden birine oturmuştum.
Meriç amca ayaklandı. "Akşama bekliyorum Arda. Hepinizi." Odadan çıkıp gittiğinde özellikle, hepinizi kısmını vurguladığını fark ettim. Bir şey mi olmuştu yine?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERİK AĞACI
Teen FictionHayat abilerim konusunda yüzüme gülmemişti belki fakat... Yaradan beni bununla imtihan etmişti. Ben her daim kalkmalıydım ve her daim dimdik durmalıydım. Çünkü insan her şeye rağmen devam etmek zorunda hisseder kendini. Devam etmezse sendeleyip düş...