18. Bölüm: "Toparlanmaya Atılan Adımlar."

1.5K 62 12
                                    




İyi okumalar...

23 Mart 2022, 17:45

Kalbimin sancısı bir gün olsun geçmeyecek miydi? Yoksa ben gerçektende acıya mahkum muydum? Göğüskafesimi kül eden yangın, bütün hücrelerimi yakıp yıkmıştı sanki. Ölüyor, sonra tekrar ölüyor, en sonunda bir daha ölüyordum her seferinde. Gözlerim, yaşların kaynağı olduğu için kendine lanet ediyor, bana acıyordu. Bazen hiç akmıyordu mesela. Sadece kızarıyor, o sıcak, tuzlu suya direniyordu.

Titrememeliydim. Başımı iki yana salladım. Ağlamam durmuyordu. Hıçkırıklarım boğazımı esir almış gibi bana acıyı yaşatırken, titreyen sesim ile yalnızca bir cümleyi mırıldandım. Bana acı veren o sözleri... Bir kere daha, bir kere daha ve bir kere daha...

"Çiçek o-ol... Ç-çiçek ol..." Burnumu çektikten sonra elimin tersiyle gözlerimi sildim. Odamın kasvetli duvarlarının boş kısmına dizlerimi karnıma çekerek otururken, kollarımı göğüsümde bağladım. "Çi-çek oldum," Kulağımın birini omzuma yatırıp zihnimde yankılanan sesleri susturmaya çalıştım. Ardından diğerine de aynısını yapmaya çalıştım. Olmuyordu... Susmuyordu... Duyuyordum her şeyi... "Çiçek oldum, gitsene artık! Sus! Sus! Sus artık..." Kendimi boğarcasına kollarımla bedenimi sıkarken, bu büyünün bir an önce ruhumu terk etmesini zikrettim.

"Çiçek ol, güzel, küçük kızım..." Alaylı bir ifade... Ne kadar canımı acıtabilirdi?

Sarıldı. Karşı çıkma!

"Dokunma!" Bir ses tonu... Nasıl ruhumu öldürmeye yetebilirdi?

"Adım dilinde bir tekerleme olsun..." Bir fısıldayış... Ne kadar canımı yakabilirdi?

"İsmim mi? İsmim Selim." Bir isim... Ne kadar midemi bulandırabilirdi?

Ağlamamı zor da olsa kesip boş gözlerle önümdeki banyo kapısını izlemeye başladım. Ne kadar zordu bununla baş etmek... Ben bunu yaşarken nasıl dayanmıştım? Onun sesi bile ölümü dilememe sebep olurken, nasıl bana dokunurken çıldırmamış, sakin davranmıştım?

Kollarımı çözdüm. Bakışlarımı tavana çevirir çevirmez, başımın döndüğünü hissettim. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp yataktan destek alarak ayağa kalkmaya çalıştım. Bu sefer gözlerim kararmıştı. Gözkapaklarımı birbirine bastırıp bunun bir an önce bitmesini beklerken, yumruklarımı sıktım. Neden sürekli bu oluyordu? Aşırı sinir bozucu bir olaydı benim için. Baş dönmesine gıcık olacak kadar delirmiştim.

İki gün önce yüzünde gülücükler açan kızın yerine, acı çekmekten bıkmamış bir ruh gelmiş gibiydi. Saçlarım dağınık, yüzüm bulanıktı sanki. Yani ben öyle anlamıştım. Aklımın çalışıyor olmasına bile hayret ediyordum şu an...

Hatırlamak... Belki de ilk defa acı veriyordu bana. Hayatımın gerçeklerini öğrendiğimden beri, hiç bu kadar acı çektiğimi hatırlamıyordum. Bir, iki ufak bir olay hariç...

Mesela o kazadan sonra iki abiminde bana tavır alması... Her neyse, onlar umurumda değil. Ben olsam ben de suçlardım beni. Hatta o kadar haklıydılar ki, bunları hatırlarken kendime lanet edeceğimi hiç düşünmemiştim. Ben aptaldım... Aptalın önünde gideni...

"Yeter mi? Yetti mi?" diye sordum kendi kendime. Artık tutunduğum yatakla bile iletişime geçebiliyordum. Konuşmam yeterliydi.

Masanın üzerinde duran günlüğü elime alıp uzun kanepeye yerleştim. Önce bir kaç sayfasını... Sonra onlarca sayfasını okudum...

ERİK AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin