34. Bölüm: "Tamamlanmak."

269 11 1
                                    




ÇAKIR ÖZER


Ağlama sesleri ilk defa bana huzur verdi. Birinin hıçkırıkları ilk defa kalbime işlemedi, boğazımı düğümlemedi, yüzümü düşürmedi, içimi çektirtmedi, beni gülümsetti. Ruhuma hiç olmadığı kadar iyi geldi. Benim kardeşim doğmuştu... Hem de sağ ve sağlıklı bir şekilde...

"Abi!" diye bağırdı Damla sevinçle ellerini çırparak. "O doğdu! Kardeşimiz doğdu!" Gülümsemem dudaklarımdan bir an olsun silinmezken gözlerim yorgunluktan bitik haldeydi. Fakat heyecanım uyumamı engelliyordu.

Yaklaşık dokuz saat içerisinde doğum sonlanmıştı. Babamın doktorlara sezaryen olması için yaptığı baskılara rağmen doktorlar direnmiş ve sabırla babamı dinlememeyi tercih etmişlerdi.

Bütün sülale buradaydı. Amcamlar, dayımlar, halamlar, teyzemler, kuzenlerim...

Bir tek yarım kalan yanım yoktu.

Çok isterdim... Onun burada olmasını.

"Tebrikler," dedi doktor odadan çıktığında. "Annenizin enerjisi beni benden aldı. Normalde neredeyse tüm hastalar doğum gerçekleştiği anda ufak çaplı bir uykuya dalarlar fakat anneniz hâlâ geldiği gibi. Çok şanslısınız, yaşına göre genç görünen ve ablanız gibi görünen bir anneye sahip olduğunuz için."

"Teşekkür ederiz." dedi Yağmur gülümseyerek. Doktor da ona karşılık verip yanımızdan geçip gittiğinde hemşireler de ardından gitti. İçeride yalnızca annem, babam, ebe ve kardeşimiz vardı.

Sadece ben içeri girdim. Diğerleri girmeye cesaret edemiyor gibiydi. Kapıyı kapatıp hızla bebeğin yanına geldiğimde güzelliği karşısında adeta büyülendim. "Çok güzel..." diye fısıldadım. Başımı kaldırıp annemin ve babamın gözlerinin içine baktım. "İsmi... İsmi ne olacak?"

"İsmi," Annemin yanağından süzülen yaş kaşlarımı çatmama neden olduğunda annem yutkundu. "İsmi Ülkü olacak. Sadece Ülkü." Kaşlarım daha da çatıldı. "Bak... Biliyorum, zaten Yağmur'un da ismi Ülkü, neden kardeşimin de ismi Ülkü olacak diye düşünüyorsun ama... Ben birine sadece Ülkü diye seslenerek onu çağırmak istiyorum. Çok özledim, bunu yapmayı inan bana çok özledim." Annemin bakışları canımı yakarken, tam bu anda kapı yavaşça aralandı. İçeri bir kadın girdi.

Mavi gözlü, kumral ve beyaz tenli bir kadın. Hamileydi ve hemen hemen benim yaşlarımdaydı. Kaşlarım hiç düz olmayacak gibi çatıkça karşımdaki kadına odaklanmamı engellerken kim olduğuna anlam veremiyordum. "Hayır." Başını iki yana salladı. "Bu bebeğe Ülkü ismini vermene gerek yok, çünkü özlediğin o günler seni şu an burada tam olarak buldu."

Nefesimi tuttum. Kulaklarım uğulduyorken beynime rahatsız edici bir frekans yayıldı, gözlerimi kapattım. Ne olduğuna anlam veremiyordum.

Ölmemiş miydi?

Benim prensesim ölmemiş miydi?

"Ülk... Ülkü?" Annem şokla ona bakıyorken babam hafifçe tebessüm ediyordu. "Kızım..." Ağlamaya başladığında Ülkü onun yanına gitti ve anneme sarıldı. Evet, annemi kollarının arasına aldı.

Bu ne çeşit bir rüyaydı?

"Sen..?" diye mırıldandım şaşkınlıkla. "Yalan." Yalan olmalıydı. Benim kardeşim ölmüştü, öyle değil mi? Peki ya neden yalan olsundu ki? "Kafayı falan mı yedim? Şizofreni teşhisine ihtiyacım var gibi görünüyor. Damla'dan daha beter haldeyim..."

ERİK AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin