Derin bir nefes aldım, verdim, aldım, verdim. Abartmıştım belki de. Fakat... Arkamdan bıçaklanmış gibi hissediyordum. Lanet olası, her şeye kırılan kalbim öyle bir yanıyordu ki, sanki göğüs kafesimi aleve vermişim gibiydi. Orhan, Duru, Sıla, Yağmur... En yakınlarım... Lanet olsun.Terasın aptal kapısı açıldı ve içeri biri girdi. Kapıyı geri kapattı, adımlarını yanıma doğru ilerletti. Ardından koltuğa oturdu. "Ağlama,"
"Ağlamıyorum," dedim net bir sesle. "Git." Gitmeyeceğini biliyordum. Kalmasını istediğimden de hiç şüphem yoktu. Fakat başka birinin yanında ağlamak aptallık gibi geliyordu. Ya da alışılmışın dışına çıktığım için bu bana garip geliyordu.
"Gitmeyeceğim, Damla. Gitmemi istemediğini biliyorum,"
"Allah Allah? Nerenden uydurdun da gitmeni istemediğimi düşündün? Götünden falan mı?" dedim dik bir tavırla. "Sana 'git' diyorum, anlamıyor musun? Şu an kimseyi yanımda istemiyorum. Ne seni, ne ailemi, ne de hakkımda söylenilen saçma salak şeylere kulak asan, sözde beni çok seven arkadaşlarımı istiyorum. Oldu mu?"
"Olmadı." Derin bir nefes verdi. "Oldu ama olmadı Damla. Bu seferlik seni dinlemeyeceğim. Çünkü sen eski Damla değilsin. Bunu kendin de söyledin, söylemedin mi? Onu öldürdün. Eğer eski sen bana bunları söyledeydin belki de burayı çoktan terk ederdim, ancak-"
"Eski Damla'yı da, beni de tanımıyorsun Barın. Sâhi, senin hakkında tek bir şey dâhi bilmeyen beni nasıl bu kadar iyi tanıdığını iddia edebiliyorsun?" diye sordum sesim titrerken. "O mesajı atan sendin değil mi? Beni seviyorsun, ama ben-"
"Peki," Sesi öyle garip bir tonda geldi ki, yutkunmayı başaramadım. "Sen beni sevmiyor olabilirsin, beni arkadaşın olarak görüyor olabilirsin tabii. Peki..."
"Barın." dedim gözlerimi gözlerine sabitlerken. "Sen şizofreni falan mısın?"
"Hayır,"
"Seni arkadaşım olarak görmüyorum."
"Hiçbir şeyin miyim?"
Güldüm. "Hayır,"
"Abin olarak mı görüyorsun? Yoksa..." Başını hızla iki yana salladı. "Kardeşin olarak mı?"
"Altı tane abim varken herhangi bir kişiyi abi olarak görmem sence de çok saçma olmaz mıydı?" Cevap vermeyince bu sefer ben başımı salladım. "Evet, çok saçma olurdu. Peki ya başka bir fikrin var mı? Çünkü seni bir babam olarak görmediğim kaldı. Gerçi, hayal gücün o kadar geniş ki, bunu bile ihtimal olarak sayabilme potansiyeline sahipsin..."
"Diğer ihtimal beni korkutuyor..."
"Niçin?"
"Ya bana aşık olduğunu söylediğinde kalp krizi geçirip ölürsem? Sonra yarım kalmış oluruz ve sen bir kaç sene sonra beni unutup bir başkasıyla evlenirsin, sonra ona ihanet etmemek için beni aklına bile getirmezsin." Alayla güldü. "Ya da bunu duymak için canımı verebilirim sanırım. Sahi, bana aşıksın değil mi Damla? Ben başka bir ihtimali düşünmek istemiyorum çünkü."
"Aşk çok net bir şey... Sen bana aşık olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"İki sene boyunca yüzüme bir kez bile bakmamanın acısını ancak aşkın verebileceğini düşündüğüm için... Bu heves değil, bu takıntı veya hoşlantı değil, bu ergenlik hisleri değil," Yutkundu. "Bu aşk, Damla. Sence başka bir açıklaması var mı?"
Gözlerim sonuna kadar açıldı. Vücudumda gezinen şok dalgaları tüylerimi ürpertirken, kalbim deli gibi atıyordu. Sonuna kadar açılmış olan gözlerimi kırpıştırıp kendime gelmeye çalıştım. "İki yıl... İki yıl mı?" Titreyen sesimi umursamadım. "Senin yüzüne bir kez bile bakmadım mı? Barın... Çok özür dilerim," Gözlerim dolarken kendimi o kadar kötü hissetim ki, az önce heyecanla atan kalbim acıyla çırpınıyordu. "Seni görmek isterdim. Yemin ederim görmek isterdim. Ama," Bir damla yaş sol gözümden düştü. Ardından iki damla, üç damla, dört damla... "Ama biraz özgüvensiz biriydim ve bana bakan hiçbir erkeğin beni sevdiğini düşünmezdim. Çünkü fazla eksiktim... Yani, diğer kızlardan,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERİK AĞACI
Teen FictionHayat abilerim konusunda yüzüme gülmemişti belki fakat... Yaradan beni bununla imtihan etmişti. Ben her daim kalkmalıydım ve her daim dimdik durmalıydım. Çünkü insan her şeye rağmen devam etmek zorunda hisseder kendini. Devam etmezse sendeleyip düş...