Günlüğüme içimi döktüğüm bir gecenin ardından uyumayı başarabilmiştim. Çok ağlamıştım dün gece.Her gece, sesli sesli kendimle -yani günlüğümle- dertleşirdim. Eskiden bunu tekrarlamazdım. Ama son bir yıldır kendimi daha duygusal ve narin hissediyordum. Aslında bakarsanız; duygusal olmayı, ruhsuz olmaya tercih ederdim. Çünkü ağlayınca bedenim rahatlıyor, ruhum ferahlıyordu.
"Anne yine mi tatlı yaptın? Hâni ben anlamıyorum... Hamile hamile nasıl hiç üşenmenmeden çalışabiliyorsun? Ayrıca babama naz yapmanın zamanı geldi de geçiyor..." diye mırıldandım, annem tiramisunun üzerine kakaoyu serperken.
"Kızım sen benim yerimde olsan var ya... Canım bir çekiyor bir çekiyor..."
"E al o zaman yemek uygulamasından?"
"Ev yapımı daha güzel."
Gözlerimi devirip elinden süzgeçi aldım ve kakaoyu serpmeye başladım. Tatlıcılara tatlı konusunda güvenmiyordu. Kızına güvenirdi herhâlde?
"Annem, bütün tezgâha döktün ya! Yeni temizledim ben oraları."
"Sakin ol anne. Temizliyorum şimdi." Elime peçeteyi alıp tezgahı sildim. Ardından temiz bezle üzerinden geçtim. Tatlının üzeri full kakaoydu.
Dolaba koyduktan sonra annemi mutfaktan kovdum. Akşam kendisini babama şikâyet etmeyi düşünüyordum.
Fırında bir şey pişiyordu zaten.
"Çakır abini arasana gelirken bana dondurma alsın..." dedi annem içeri geçtiğimizde. "Maraş dondurması olsun ama. Vanilyalı falan değil."
"Sen ara anne. Benim telefonlarıma çıkmıyor."
"Ara ara sen." Dayanamayıp telefonu cebimden çıkardım ve Çakır abimi aradım. Birkaç dakikalık beklememin ardından meşgule atmıştı.
"Sen arasana bir de." dedim meraklı bir şekilde. Başını sallayıp abimi aradı.
Saniye içinde telefon açılmıştı. "Efendim anne?" Kalbimin üzerine kocaman bir ağırlık çöktüğünde yüzüm buruştu. Nefesim göğüs kafesimde sıkışırken yaşaran gözlerime inat dik durmayı başardım.
Annem kaşlarını çattı. "Müsait miydin oğlum?"
"Müsaitim. Odada oturuyorum."
Müsait olmamanı dilerdim.
Kalbim öyle bir acıyorduki buna hiçbir anlam veremiyordum. Ben onlar için ağlamak istemiyordum. Bu lanet göz yaşlarımı onlar için akıtmak istemiyordum...
"Merhaba abi." dedim telefona doğru. "Gelirken Maraş dondurması alır mısın? Annemin canı çekmişte." Bilerek lafa atlamıştım. Utanmış mıdır acaba?
"Tamam." Telefonu kapattı. Anneme baktığımda gözlerinin dolduğunu, hatta bir damla yaşın yanaklarından süzüldüğünü fark ettim. "Anne?" dedim sanki neden ağladığını anlamamış gibi. Abilerimin üstün yetenekleri sayesinde bana kötü davrandıklarını asla anlayamıyordu annemle babam. Bu yüzden benim de rol yapmam gerekiyordu.
Zorunluluğum yokken, hatta bana direkt olarak destek olacaklarını adım gibi biliyorken bunu yapıyordum. Ne aptaldım ama...
"Yok bir şey kızım."
"Anne." dedim ısrarla.
"Sadece... Üzüldüm." dedi ağlarken. "Ya sana bir şey olmuş olsaydı? Ya zor bir durumda kalmış olsaydın? Bunların olasılığını bilipte telefonunu açmıyor mu? Bu kadar kötü birini mi doğurdum ben?" Evet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERİK AĞACI
Novela JuvenilHayat abilerim konusunda yüzüme gülmemişti belki fakat... Yaradan beni bununla imtihan etmişti. Ben her daim kalkmalıydım ve her daim dimdik durmalıydım. Çünkü insan her şeye rağmen devam etmek zorunda hisseder kendini. Devam etmezse sendeleyip düş...