20. Bölüm: "Acının Yamacı."

1.1K 55 4
                                    

Merhabalar...

İyi okumalar...

(Not: Seyhan ismi uniseks bir isim olduğu için erkek olarak alıyoruz.)


Öyle bir ruh hâli içindeydimki, hislerimi kontrol edemiyor, elimdeki titremeyi durduracak gücü uygulayamıyordum. Yumruk yapmayı defalarca denemiş olduğum ellerim kasılmış, beni büyük bir ağrıya mahkum bırakmıştı. Yanımda oturan Sıla ne kadar hâlime üzülse de, susmayı tercih ediyor, sinirleneceğimi bildiği için bir şey diyemiyordu. Ama şunu bilmiyordu; ben ona gıcık olmuyordum. Sınıfta bir kaç kişi hariç herkese gıcık kapıyordum. Ve yalnızca gıcık olduğum kişiler nasıl olduğumu sorunca sinirlerim bozuluyordu. Doğal olarak...

"Damla," diye mırıldandı dayanamıyormuşçasına. Devamını getirmedi. Gözlerimi sımsıkı birbirine bastırmış olmam, psikolojik olarak da olsa mide bulantımı geçiriyordu. Yani en azından bir kaç saniyeliğine.

Ders Edebiyat'tı. Simay Hoca rapor aldığı için dersimiz boştu. Tuvalete gitmek istiyordum fakat, aptal Başkan göndermemekte direniyordu.

"Dayanamayacağım," Ayağa kalktığım gibi sınıftan çıkmak üzere kapıya yöneldim. Hızla koridorda koşarken midem neredeyse ağzımdaydı. Lavaboya girdiğim anda klozetin kapağını açarak kusmaya başladım. Bir yandan nedensizce ağlıyor, diğer yandan da bunalıyordum.

"Damla..."

Yağmur'un endişeli gelen sesi ile acele içinde konuşmaya çalıştım. "M-müdüre git. Çok kötüyüm," Zar zor sarf ettiğim kelimeler, kısık bir şekilde çıkmıştı dudaklarımın arasından. Doğrulmaya çalışsam da çabam boşaydı. Gücüm çoktan tükenmişti. Klozetin kapağını kapatarak hızla sifonu çektim ve kapattığım kapağın üzerine oturdum. İstemsizce ağzımdan dökülen inlemeler boğazımda kayboluyor, içime gömülüyordu.

Karnıma saplanan görünmez bıçaklar, iki büklüm olan bedenimi hiçe sayıyordu. Ne oluyordu?

Hasta olmamıştım. Tenim olması gerektiği sıcaklıkta, burnum yeterince ferah, ve boğazım hiçbir hastalık belirtisi taşımıyordu. Genzim de aynı şekilde yanmıyor, kötü hissetmemi sağlayacak bir atakta bulunmuyordu. Yalnızca karnıma kramplar giriyor, midem bulanıyordu.

Ayağa kalktım. Yavaşça kapıyı aralarken, neredeyse bütün okulun tuvalette, kabinimin önünde dikildiğini fark ettim. Kaşlarım anında çatıldı. Birileri kavga mı ediyordu? Peki ya kulaklarımı dolduran bu kalın ses kime aitti?

Üzerimde olan bakışları umursamadan ellerimi yıkamak üzere musluğu açtım. Aynadan yansıyan görüntülerle gözlerimi belertirken, elimi suya tutup geri çektim, arkamı dönerek ne olup bittiğine baktım. Barın ve Lâl...

Hayır, ikisi kavga etmiyordu. Lâl ve Yavuz tartışırken büyük ihtimalle Barın onu savunmak adına kollarının arasına almıştı. Lâl ağlıyordu. Duru Yavuz'a tiksinç bakışlar atarken, Sıla endişeli bir şekilde tuvalete girdi. "Damla... Yağmur müdürün yanındaydı, bana da izin kağıdı gibi bir şey verdiler sınıfa getireyim diye, kusura bakma gelemedim yanına. Şimdi iyi misin?" Kolunu belime doladı. Bana destek olmak istercesine sırtımı sıvazlarken gözlerimi kapatıp açtım. "Dışarıda neler dönüyor?" diye sorduğumda sinirle soluduğunu işittim. Önce bir kaç saniyeliğine susup içini rahatlatmak istedi. Ardından gözlerini gözlerime kilitlemek adına benden ayrılarak yanıma geçti. "Aptal Yavuz yine yaptı yapacağını... Şebnem'i tanıyor musun?"

Başımı iki yana salladım.

"Boşver şimdi bunları... Ayrıca daha demin sana nasıl olduğunu sormuştum, iyi misin?" Bir kaç dakika önce sorduğu soruyu tekrarladığında, ben de tekrardan başımı iki yana salladım. İyi değildim.

ERİK AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin