Bilinmezlik dolu yollar, kafamda kurduğum onca senaryo ile beraberinde gelince zihnimin geldiği hal allak bullaktı. Algı yeteneğim elimden resmen alınmıştı ve yüreğime çöken ağırlık, tutunmam için bir yer aramamı sağlamıştı. Susmuştu herkes. Dinlemek için, olanları anlamak için...
Gözlerim Olgay abimin yüzüne değdi. Ağlıyordu. Bu normaldi.
Fakat bileklerine baktığımda, nefes alamadığımı hissettim.
Bir el, boğazıma sarınmış, nefes boruma baskı uyguluyordu sanki ve ben her an ölecektim.
Göz göze geldiğimizde başımı iki yana salladım ve ağlamaya başladım. Kendimi dakikalardır sıkıyordum ama nedeni ablam değildi, sebebi dakikalardır Olgay abimin ağlamasıydı. Diğerleri değil, o umurumdu çünkü kalbimin merkezinde o vardı.
Hikayemin başrolü oydu. Belki ileride yerini bir başkası alacak; belki hayatım henüz yerini başka biri almadan sonlanacak... Ancak şu an o var. Yalnızca o.
Hayır, diğerleri ile ayırmıyorum. Ben, bana dayanak olan kimse, onu seçiyorum.
Ve şu an benim dayanağım olan, yaslandığım omuz kırıklarla dolu. Başımı koysam kanayacak, dokunsam kırılacak gibiydi.
"Sen ne yaptın kendine?" diye sordum dudaklarımı oynatarak. Sesim çıkmadı. Ama o anladı. Duydu belki de.
Gözlerini kapatıp açtı ve yavaş adımlarla ilerleyerek koltuğa, yanı başıma oturdu. Kolunu belime doladı, bedenimi kendine çekip sarıldı. "Özür dilerim." Başımı öptü. "Özür dilerim, sözümü tutamadım. Sana yalan söyledim." dedi titreyen sesiyle. "Beni affetme. Beni affedersen eğer, geceler gündüzüm, gündüzler kabusum olur. Bakamam yüzüne, dokunamam saçlarına... Olamam yanında kardeşim, affetme." Başını iki yana salladı. "Belki huzurla kapanır gözlerin uykuya... Rüyaların güzelliklerle donanır ama uyandığın sabahlar benimle olmaz, çaldığın kapılar bana açılmaz..."
Ne dediğine anlam veremedim. "Ölür müsün affedersem?"
"Ölürüm, öldürürsün."
"Neden bahsediyorsun?"
"Şu an değil, şu an öğrenmeni istemiyorum."
"Neyi öğrenmem gerek? Gördüm zaten..."
"O değil." dediğinde bu kadar kaygılı bakmasına ve her an çekip gidebilirmiş gibi konuşmasına anlam veremediğim için aldığım nefes titrek bir şekilde dudaklarımın arasından geri çıktı. Ona baktım uzun uzun. Gözlerinin içine. Bir daha hiç bakmayacakmış gibi yüzünün her bir hattını zihnime kaydettim. Olur da bir gün giderse, unutmayayım diye. Zira fotoğrafını açıp bakmak istesem, çaresizlikten ölmeyeyim diye.
"Gideceksin." dedim tereddütle. "Gideceksin. Beni bırakacaksın, değil mi?" Sustu. Susmasıyla konuşmam bir oldu. "Gitme." Başımı iki yana sallayıp ellerini tuttum. "Her ne olduysa, gitme. Bakma yüzüme, umursama beni... Ama gitme."
"Kalırsam yaşayamam."
"Ben de gidersen yaşayamam."
"O zaman..." dedi hafifçe gülümseyip. "Sana hiçbir şey anlatmayacağım." Gülümsemesi büyüdü. "Çünkü anlattığımda hakkımda düşüneceklerin, iyiliklerimi örtbas edecek."
"Anlatma, anlatma çünkü daha fazla mahvolmak istemiyorum." dedim ruhsuzca. "Her neyse, hadi onu görmeye gidelim."
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERİK AĞACI
Teen FictionHayat abilerim konusunda yüzüme gülmemişti belki fakat... Yaradan beni bununla imtihan etmişti. Ben her daim kalkmalıydım ve her daim dimdik durmalıydım. Çünkü insan her şeye rağmen devam etmek zorunda hisseder kendini. Devam etmezse sendeleyip düş...