Kısa bir bölüm ama bence anlamlı da bir bölüm aynı zamanda.Keyifli okumalar diliyorum... ♥
-
"Seni seviyorum." dedi gözlerimin içine anlamlı bakışlarını doğrulturken. "Seni hep sevdim." Elini davetkar bir ahenkle bana uzattı. "Benimle dans et, Damla."
Büyülenmiş gibi bana uzattığı eline bakarken neye uğradığımı şaşırmış haldeydim. Hızla çarpan kalbim beni terletirken heyecandan ne yapacağımı bilemiyordum. Kavalyemin olmaması beni yalnızlaştırmıştı ama imdadıma yetişen bir Sıraç vardı. Ona olan hayranlığım her gün daha da artıyordu. "Zevkle," Yutkunarak elini tuttum ve ayağa kalktım. Dans etmeye başladığımızda, gerginliğimi fark edip gülümsedi.
"Bana bırak kendini," dedi yatıştırıcı bir ses tonuyla. "Çok güzelsin, Damla. Gözlerimin kaçmaya çalıştığı fakat en sonunda yine seni bulduğu gerekçesiyle özgürce izlemek istiyorum seni." Belimi tutan eli sıkılaştı. "Buna izin verir misin?"
Gülümsedim. Hissettiklerimin tarifi yoktu. "Veririm." Sesim oldukça titrekti. "Özgürce izle beni."
"Bana bir karşılık vermedin." dedi yalandan üzülmüş gibi. "Eyvahlar olsun, sevgim karşılıksız mı yoksa?"
"Hayır." dedim başımı iki yana sallayıp. "Sevginin karşılığı elbette var."
"Söyle o zaman." dedi ciddiyete bürünen ifadesiyle. "Bana, gözlerimin içine bakarak beni sevdiğini söyle."
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. Bunu söylemek bu kadar zor muydu ya? Ben bunu herkese rahatça söyleyebiliyordum! Şimdi niye konuşamayacak kadar heyecanlıydım?
Çünkü aşıksın.
Acıtıyor olsa da, ona aşık olmayı hiç bırakmadın.
Gözlerimi açtım.
"Seni," dedim elimi omuzlarına sürterek boynuna yaklaştırırken. "Seviyorum, Sıraç Gençer." Bir anda beni kendine çekip dudaklarını dudaklarıma yasladı. Anlık bir şaşkınlıkla öpüşüne karşılık vermezken, saniyeler sonra dudaklarının beklentisini karşıladım. Ona karşılık verdim. Gözlerim kapalıyken, ona kendimi bırakmışken, kimse umurumda değilken, onu tüm kalbimle severken, onu öpüyordum. Yalnızca ve yalnızca öpüşüyorduk.
"Hop! Aile var aile!" diyen Orhan ile, dudaklarımız ayrıldı. İkimiz de ona bakışlarımızı çevirdik ve kaşlarımızı çattık.
"Orhan," dedi Sıraç sakin ama bir o kadar sinirli bir sesle. "Seni sikerim Orhan, duydun mu?" Orhan kelimesini bilerek vurguluyordu, buna güldüm ve onun yanağını öptüm.
"Ne demek sikerim? Ben sizin öpüşmenizi izlemek zorunda mıyım?"
"İzleme o zaman pezevenk!"
"Orhan!" diye bağırarak yanımıza geldi Sıla da. "Ne yapıyorsun sen? Milletin mahremine kadar karışmayı ne zaman bırakacaksın?"
"Ne mahremi amına koyayım? Bildiğin herkesin ortasında öpüştü bunlar!"
"Sus Orhan! Gel şuraya!" dedi sinirle. Onu kolundan çekiştirirken Orhan bir şey diyemedi. Sanki Orhan köpekmiş de Sıla da onun sahibiymiş gibiydi. Bu da beni güldürdüğünde Sıraç yüzümü inceleyip gülümsedi.
"Gülüşün bana cehennem ateşini hatırlatıyor." dedi hala gülümserken. Yüzüm asıldığında kaşlarımı çattım.
"Neden?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERİK AĞACI
Teen FictionHayat abilerim konusunda yüzüme gülmemişti belki fakat... Yaradan beni bununla imtihan etmişti. Ben her daim kalkmalıydım ve her daim dimdik durmalıydım. Çünkü insan her şeye rağmen devam etmek zorunda hisseder kendini. Devam etmezse sendeleyip düş...