Gördüğüm rüyanın içerisinde sıkışıp kalmış gibiydim; bağırıyordum, çağırıyordum, etrafı tekmeliyordum, ağlıyordum, ama ne beni duyan biri vardı, ne de çığlıklarıma kulak veren insanlar... Oysa hepsi yakınımdaydı, burnumun dibindeydi, gözümün önündeydi. Sokaktaydım. Bir çöp konteynırının yanına çöküp yoldan geçenleri seyrediyordum. Hava soğuktu. Açtım, susuzdum, muhtaçtım. Ancak kimse üzerimdeki yırtık pırtık kıyafetlere göz gezdirmiyordu, acınası hâlimi görmüyorlardı.İçimdeki anlam veremediğim öfkeyi savurmak için ayağa kalkıp çığlıklarımı duyurdum, acımı duvarlardan çıkardım, beni fark etsinler istedim... Dönüp gözlerime baktılar, sonra güldüler. Hepsi güldü, bazısı kahkaha attı, bazısı alayla izledi beni. O an kendimi çöpe atasım geldi işte. Kendimi hiç bu kadar ötekileştirilmiş, değersizleştirilmiş gibi hissetmemiştim.
Rüyadaydım, değil mi?
Yaptığım her şeyi bırakıp ıssız sokağa doğru yürümeye başladım. Etraf sessizdi. Hatta öyle bir sessizdi ki, sanki herkes susmaya yemin etmiş gibiydi. Sokak lambaları çalışmıyordu, kaldırımların taşları yoktu, evlerin ışığı yanmıyordu... Bu beni ürkütmedi, aksine, huzur verdi. Daha demin uyanmak istediğim rüyanın artık bitmesini istemiyordum.
Yürüdükçe derinlerine indiğim sokaklar genişledi, genişledi ve genişledi. Sonra bir ev gördüm, tanıdık geldi. Belki de bizim evdi... Yuvamdı, ailemdi.
Evin yanına ilerleyip bilinçsizce kapıyı çaldım.
Kapıyı tanımadığım bir kız açtı. "Sen de kimsin?" diye sordu.
"Ben... Damla,"
"Damla mı? Benim ismim de Damla... Her neyse, ne arıyorsun burada?"
"Burası," dedim titreyen sesimle. "Burası benim evim."
Güldü, aşağılayıcı bi kahkaha attı. "Senin? Evin? Ah," dedi dalga geçer bir tonda. "Sen şuradaki çöpü kastediyorsun sanırım, kusura bakma, ben bura anladımda..." Eliyle az ilerideki çöpü göstererek tekrar kahkaha attığında kalbime çöreklenen duygular içime aktı, kalbimi yaktı.
"Damla?" diyerek yanımıza gelen adam Çakır abimdi.
"Abi..."
"Bu kim?" Beni kastetmişti... "Dilenci? Fakir?" Gülümsedi. "Deli?"
"Deli değilim ben! Fakir de değilim, burası benim evim! Beni tanıman gerekiyor, senin kardeşinim ben!"
Kapıyı kapatmaya kalktı. "Ya bir git, başkalarını rahatsız et, bize bulaşma."
"Kes sesini! Sus, beni aşağılama!"
Kapıyı kapatmaktan vazgeçti ve bana yine alayla baktı. "Seni aşağılarsam ne olur?" Çenemi kavrayıp sertçe kafamı öne çekti. "Ne yapabilirsin bana? Göstersene, merak ettim."
Psikopat gibi gülmeye başladım. Gülüşüm kahkahaya, kahkaham korkunç bir hâle döndü. Kendimi geriye atıp yere çömeldim. "Göstermemi istiyorsan bütün aileni çağır, merakını gider..."
Beklemediğim bir şey yaptı, evdeki herkese dışarı çıkmaları için seslendi. Dakikalar sonra hepimiz bahçede dizilmiştik. Bana anlamayan gözlerle bakıyorlardı. Annemin yanına yaklaştım. "Anne, beni tanıdın mı?"
"Hayır, sen benim kızım değilsin,"
Öfkeyle yere çöktüm ve elimi botumun arkasına yerleştirdim. "Peki ya sen baba, sen tanıdın mı beni?" Beni tınlamadı, duymadı bile. "Pekâlâ... Benden korkuyor musunuz? Yani, görüntümden..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERİK AĞACI
Teen FictionHayat abilerim konusunda yüzüme gülmemişti belki fakat... Yaradan beni bununla imtihan etmişti. Ben her daim kalkmalıydım ve her daim dimdik durmalıydım. Çünkü insan her şeye rağmen devam etmek zorunda hisseder kendini. Devam etmezse sendeleyip düş...