Dün gece Pazar, 23:17Tüm ev halkının sinirleri gerginken, Ömer ve Kaan mahçup bir ifadeyle babalarına bakıyorlardı. Arda Bey oldukça sinirliydi. Uraz ve Çakır da en az Arda kadar sinirliydi. Arda Bey, Ömer'in dibine girerken, Ömer babasının boynunda beliren damarların daha da farkına varmıştı.
"Ne demek ya? Ha! Ne demek benim kızımın varlığından kimseye bahsetmezsin! Ulan sen! En, öyle bir şey yapmaz o, diyeceğim çocuğum sensin! Nasıl hor görürsün biricik kız kardeşini?!" Derin bir nefes verdi. "Onları öperken,dokunurken bile korkuyorum, kıllarına zarar gelecek diye! Siz nasıl böyle bir şeye dönüştünüz?" diye sordu büyük bir hayal kırıklığıyla.
"İkinizde odanıza çıkın! Annenizin hâlini görmüyor musunuz? Zor uyuttum kadını!" Oğullarına böyle şeyler söylediği için utanıyordu kendinden. Benim suçumdu böyle olmaları, diye diye düşünüyordu tekrar tekrar. "Sakın... Sakın kızlarımdan birine dâhi sesinizi bile yükseltmeyin! Onları kıracak, incitecek, üzecek tek bir şey dâhi yapmayacaksınız! Duydunuz mu beni?!" Bu sefer bütün çocuklarına dönmüştü.
Nasıl fark edemedim ben?
Diye düşündü kravatını gevşetirken. Gözleri kıpkırmızıydı.
Merdivenlerden tırmanırken, Damla'nın odasının yanında durdu. Kapıyı açtığında kimseyi göremedi.
Sonra Uraz, onun peşinden gittiği için, orada uymuş olabileceğini düşünüp, oğlunun odasına girdi.
Doğru tahmin etmişti. Damla Uraz'ın odasında uyuyordu.
Kızının yanına gidip alnına ufak bir öpücük kondurdu. Ardından hızla terk etti odayı.
Günümüz, 19:42
Elbisemi düzeltirken, aynadaki görüntüm inanılmazdı. Omzu açık, dizlerimin bir karış üstünde biten, ufak taşlarla detaylandırılmış, yeşil elbisem, zarif bir şekilde sarmıştı tüm vücudumu. Saçlarımı açık bırakmış, hafif dalgalandırmıştım. Makyaj yapmayı beceremediğimden annem bana yardım etmişti. Yağmur gelmek istemediğini söylediğinde, annem ve babamı uyarmış, onu yalnız bırakırsak daha iyi hissedeceğini söylemiştim.
Babam hemen abimlere çekmişti olayı anlamadığım bir şekilde. Abimler ne alakaydı?
Düşüncelerimin arasından sıyrılıp beyaz, annemin bana uygun gördüğü topuklu ayakkabıları ayağıma geçirdim.
Sonunda odamdan çıkmayı başarabilmiş, salona geçmiştim annemi ve babamı beklemek için. Çakır abim lacivert bir takım elbise giymişti. Takım elbise nedense, çok uzun göstermişti onu. Boyu 1.87'yi aşıyordu. Bütün abilerimiz upuzunken Yağmur ve ben 1.63'ü geçememiştik.
Babam da salona girip yanıma oturdu. Saçlarıma küçük bir öpücük kondurup kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti.
Arden abim koltuğun diğer ucuna oturduğunda, babam gülüp onun da saçlarını karıştırmış, öbür kolunu onun omzuna atmıştı.
Ömer abimin babama kaçamak bakışlar attığını fark ettiğimde gözlerini kaçırdı.
"Damla... Bir yanıma gelir misin?" diye sordu Kaan abim arka bahçenin kapısının önündeyken. Başımı sallayıp yanına gittiğimde ikimizde bahçeye çıkmıştık. "Özür dilerim... Gerçekten,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERİK AĞACI
Novela JuvenilHayat abilerim konusunda yüzüme gülmemişti belki fakat... Yaradan beni bununla imtihan etmişti. Ben her daim kalkmalıydım ve her daim dimdik durmalıydım. Çünkü insan her şeye rağmen devam etmek zorunda hisseder kendini. Devam etmezse sendeleyip düş...