İyi okumalar...URAZ ÖZER
"Uyandı mı, diye soruyorum. Cevap versene!" diye bağırdığımda, başımdan akan kanlar burnumdan süzülüyordu. Metalik tat bir an olsun ağzımdan gitmezken, yumruklarımı sıkıyor, sık sık yutkunuyordum.
Bana kaşlarını çatarak baktı. Ardından beklemediğim bir şey yapıp, yumruğunu yüzüme salladı. Fakat başarısız olmuştu. Onu engellemiştim. "Kes lan sesini, bana emir verme. Siktir git, yat yatağına,"
Arkasını dönüp gidecekken omuzuna vurdum. "Ölüyorum anasını satayım, ölüyorum! Ulan bunca yılın hatırı da mı kalmadı?! Sen bana ihânet ettin!" Aklıma gelen şeylerle gözlerim yanarken, dişlerimi sıkarak yere çöktüm. "Kardeşime tecavüz eden, sevgilimi vuran adamın yanında mı oluyorsun? Senin adamlığın bu kadar mı?"
"Sus! Yeter lan, sus! Tut şu ağızını!"
"Sen tam bir şerefsizsin! Paranın köpeği olmuşsun!"
Kafasını ellerinin arasına aldı. "Hâni nerede para?! Şu hayatta bana yemek yediren, cebime üç beş kuruş sokan biri mi vardı hayatımda? Ben senin gibi mi büyüdüm?" Derin bir nefes verdi. "Parayı sikeyim... Annem, babam var mıydı benim? Lan senin yedi tane kardeşin var. Ben kardeş kavramını kuzenlerimde bile hissetmedim," Gözlerimin içine acıyla baktı. "Bana doğruyu yanlışı anlatan bir Allah'ın kulu yoktu. Babam denen piç anca..."
"Bana ne amına koyayım? Bana ne?! Damla şu an ne hâlde bilmiyorsun! Irmak ölüyor! Annemgil ne hâlde belli değil!" diye bağırdım öfkeyle. "Söyle! Uyandı mı?"
Cevap vermedi.
Bir süre daha susunca sabrım taşmıştı. "Eren... Konuşsana!"
Sonra arkadan gelen tanıdık ses ile kalbimin sızladığını hissettim. Ömer?
"O uyanamaz! Öldü!"
Kulaklarımı tıkadım. "Hayır..."
"Uraz..." Eren'in kısık gelen sesini duymazdan geldim. "Ölmez o... Söz verdi bana, yaşayacağım dedi." diye sızlandım ve başımı iki yana salladım. "Yalan söylemeyin..." Boğazımdan ağzıma kadar gelen inlemeler, yüreğimi dağlıyordu. Hiç ağlamadığım kadar ağlıyor, hiç çekmediğim kadar acı çekiyordum. Gerçek acı bu muydu? Sevdiğim, aşık olduğum kadının ölmesi?
Öldürmelilerdi beni, vurmalılardı tam başımın ortasından, sokmalılardı kalbime bıçağı bir kaç gün önceki gibi. Ölmeliydim.
Sıkın kafama, demek istedim. Diyemezdim. Dilim tutulmuştu. "Abi," Ömer'in sırtıma doğru sarıldığını hissettim. "Abi," diye tekrarladı inler gibi. Haykırışlarım, bütün depoda yankılanıyordu. Duyar mıydı bağırışlarımı? Üzülür müydü ağladığımı duysa? Onun için ağladığımı duysa?
Ayağa kalktım zorlukla. Eren'in karşısına geçtim. Belindeki silahı çıkartıp eline tutuşturdum. "Ya vur, ya göster bana onu..." Olumsuz anlamda kafasını sallayınca, diz çöküp silahlı elini başıma yasladım. "Vur o zaman! Vur! Anlasana lan! Anla beni! O nasıl öldü?!"
"Uraz, yapma..."
"Nerede benim sevgilim? Nerede? Götürsene beni ona." Tekrar susunca çaresizce daha çok ağladım. "Son kez... Son kez göreyim onu,"
"Küllerini mi?"
Elinde tuttuğu görünmez hançer göğüsümü delip geçti sanki. Nefessiz kalmamla ellerimi betona yasladım. Gözlerimi kapatıp bu sızının göğüskafesimi terk etmesini bekledim. Mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERİK AĞACI
Teen FictionHayat abilerim konusunda yüzüme gülmemişti belki fakat... Yaradan beni bununla imtihan etmişti. Ben her daim kalkmalıydım ve her daim dimdik durmalıydım. Çünkü insan her şeye rağmen devam etmek zorunda hisseder kendini. Devam etmezse sendeleyip düş...