25. Bölüm: "Acı."

989 35 15
                                    




Selamunaleyküm...

İyi okumalar...


20:45,

Acı ve yokluk, kalbi zehir eden, insanın adeta nefesini kesen en kötü hisleri kapsar.

Eğerki acıyı öldürürsen, yokluk, hislerini yüreğinden çekip alır. Çünkü hisler, tamamen acıdan oluşur. En azından benim lügatımda yazanlar bunu tescilliyor, düşüncelerim ve yaşadıklarım bunu doğruluyordu. En mutlu olduğum zamanda bile acımı öldürmeye çalışan benliğim, bir enkazın altında kalıyor, küçük bir ışıkla tekrardan kalbime tutunmaya çalışıyordu.

Ben artık gülmek istiyordum.

Ben artık neşeli biri olmak istiyordum...

Hissiz olmak istiyorum, yeterki acım beni terk etsin.

"Kaç yaşındasınız?" diye sordum büyük bir merakla. İçimdeki tuhaflık bir türlü gitmiyordu. Hâlâ onun arabasında olmak garibime gidiyordu.

Gülmüş gibi oldu. "30,"

"Sakıncası yoksa bir şey daha sorabilir miyim?" Ellerimi birer birer çıtlatırken derin bir nefes verdim.

"Sorun yok, sorabilirsin." dediğinde ışıklarda durmuştu.

Yutkundum. Şu an tamamen yüzüme bakıyordu. Bu yüzden daha da gerildim. "Karınız... Karınızı bir yerden tanıyorum ve merak ettiğim bir şey var... Kızlık soyadı ile babasının ismi neydi?" diye sordum. Boğazımı temizleyerek özür dilercesine gözlerine baktım. "Lütfen bu kadar fazla olan merakımı sorgulamayın. Şüphelerim ve aklımda oluşturduğum ihtimaller, canımı sıkıyor."

"Karımı nereden tanıyorsun?"

"Niyetim kötü değil, inanın bana. N'olur..."

Sözümü kesti. "Ülkü Bayır... Babasının ismi Yunar. Söylesene, bunları neden merak ediyorsun?"

Söyledikleri kanımı dondurmaya yetmişti. Ona bir cevap vermedim. Ağlamamak için dudaklarımı ısırdım ama akmamak için direnen gözyaşlarım mâlup oldu. Dudaklarımın arasından küçük bir hıçkırık firar etti. Tam konuşacaklen onu durdurdum fakat ağlamam durmuyordu. "Özür dilerim... Sizi rahatsız ettiysem kusura bakmayın."

Elini tıpkı bir abi edasıyla omuzlarıma koyup sıvazlamaya başladı. "Anlat, içini yiyip bitiren her şeyi anlat, küçük. Şimdi ağla ve rahatla, tamam mı?" dedi yalvarır gibi. Başımı zorlukla sallayarak onu onayladığımda, içimdeki tuhaflık büyüdükçe büyüdü.

Daha da şiddetlenen ağlamamı sanki o duymuyormuş gibi, yüzümü kapatarak gizlemeye çalıştım. Zihnimde yer edinmiş anlar, kalbimi kanatan yaralar gözlerimin önünden geçtiğinde, ona durması için işaret yaptım. Midem hiç olmadığı kadar bulanıyordu. Kusacaktım.

Arabayı durdurduğunda, hızla kapıyı açıp ıssız olan sokağa canlılık veren ağacın altına geldim. Eğilip midemdeki her şeyi boşaltırken, güçsüz bacaklarımı kırmamak için zor durdum.

"Damla!"

"İyi-"

"İyi değilsin, küçük!" diye bağırdı ve elini destek olmak istermişçesine koluma koydu. "Derin derin nefesler almaya gayret et."

Doğrulup dediğini yapmaya başladım. Aldığım nefesleri dizginlemeye çalışarak elimi kalbime koydum. "Gitmek istiyorum." diye fısıldadım kendi kendime. Beni duymuş muydu bilmiyordum ama kısık sesimi duyması olağan bir şey değildi.

ERİK AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin