YAĞIZ'IN ANLATIMI
Bana ait olması gereken hayatta beni yan rol yapmaya çalışıyorlardı. Her günüm kendi amacım ve hedeflerim doğrultusunda geçiyordu.
Bu aralar ise her şey kontrolden çıkmıştı. Ben kontrolden çıkmıştım. Kalbim kontrolden çıkmıştı.
İşe odaklanamıyordum. Önümdeki kağıtları sinirle yere fırlattım.
İlk görüşte aşk
İlk bakışta aşk
Hangi sınıflandırılmaya konulursa konsun aşk aşktı ve ben aşık olmuştum.
25 Ekim 02:36:28
Tarih, saat, dakika ve salise her şey net. Her anın kamera kayıtlarını çıkarmıştım.
O içeri girdi.
Üstü başı toprak içinde ve kolu sarılı gibi duruyordu. Saçları kabarmıştı. Dağınık bir görüntüsü vardı ama çok güzeldi. Etrafa asi bakışlar atıyordu. Sanki burada yabancı olan bizdik adımları o kadar emin ve sertti.
25 Ekim Saat 03:12:34
Tanışma faslı biteli çok olmuştu. Tabi buna tanışma denir mi orası meçhuldü. Zeki bir kadındı durumunu kendi lehine çevirmeye çalışıyordu. Elindeki bilgileri almam lazımdı ve ben o dakika o lanet cümleyi kurdum ve göz göze geldik.
Hayatta kalmak için çoğu kez yaralanmış ve yaralamıştım. Ama hiç kimseyi kendi yaşadığım kimsesizlik ile yaralamadım o güne kadar o cümle ağzımdan çıktığı an bende sarsıldım. Sözlerim onun yarasını deşmişti ama benimde yarama tuz basıyordu. Gözlerinde çakan o şimşekler kendime lanet ettirdi. Bundan sonraki konuşmalarda tırnaklarını çıkarmıştı. Sen benim yaramı deştin artık sıra bende der gibiydi.
İki haftadan fazladır bizimle ve ben o süreden itibaren kendimi yaşıyor gibi hissediyordum. Eve düzenli giden bir insan değildim. Aksel ile yaşamak tercihim değildi ama artık kahvaltı, akşam yemeği gibi saatleri kaçırmıyordum. Onun ile olabildiğim saatlerdi ve onu görmek bana iyi geliyordu.
Sohbet etmiyordu benimle hala ilk gün dediklerimin etkisi vardı. O günün her dakika, her saniyesi çok değerliydi ama keşke o sözü söylemeseydim. Kendimde aynı acıları yaşayıp birini buradan vurmam benim ayıbımdı ve bunu kapatmam çok zordu ama denemeyi bırakmayacaktım.
Benimle sadece sinir olduğunda konuşuyordu. O sinirle tüm dakikalar gözlerini bana çevirir ve meydan okuyan bakışlar atardı. Onunla göz göze gelebilirdik. Bazen ise sinirle yanıma yaklaşır kulağıma tehditlerini savururdu. Dibime bu kadar gelince bende tepki veremiyordum.
Yaşamamı engellenen hayatı geri almam gerekiyordu. Bu aralar her şey sekteye uğruyordu. Sandalyemi kaydırdım ve yandaki kütüphaneme yaklaştım. Aradan rastgele bir şiir kitabı aldım. Hayatımın yoğunluğumdan roman okuyamıyordum ve bu aralar vazgeçilmezim şiir kitapları olmuştu. Elime gelen kitap Ümit Yaşar Oğuzcan'ın şiir kitabıydı. Daha önce kitabı okumuştum. Birkaç yerin altını çizmiştim. Okuduğum için rastgele önüme çıkan ilk sayfadan okumaya başladım.
"En ağır işçi benim;
Gün yirmi dört saat, seni düşünüyorum."Altı çizili değildi ama şu anda bu cümlenin altını çizmem gerektiğini hissettim. Masadaki kalem kutusundan tükenmez kalemi aldım ve çizdim. Bazı alıntıları anlamak için yaşanmışlık gerekiyordu. Sevmeyi tadınca dizeler daha anlamlı gelmeye başlamıştı.
Odağımı arttırmak için aldığım kitap iyice aklımı Ahuya çekiyordu.
Kapımın tıklatılması ile bir türlü toplayamadığım odağımı oraya yönlendirdim. Seza gelmişti. En yakınım, kardeşim olarak görüyordum. Yurda ilk girdiğimde 8 yaşındaydım. Seza ise o zamanlar 5 yaşındaydı. İnsanın en yakını ile tanışabileceği en ağır ortamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEZİR
ChickLitBir oyunun içindelerdi ve beni de içlerine çekmişlerdi. Kaçtım yakalandım sonra tekrar kaçtım yine yakalandım. Zaman ilerliyordu ve ben çözüme ulaşamıyordum. Geçen zamanlar bana oyunu onların istediği gibi oynamam gerektiğini öğretti. Kurtulmak içi...