50. Bölüm

203 12 23
                                    

Raven

Yaklaşık 1 haftadır Ben ve Draco'nun saçma kavgalarını çekiyordum ve artık bıkmıştım. Hayden çekingen bir kızdı ve genellikle kenarda veya odasında oturuyordu. Kahvaltımızı yaptıktan sonra daha fazla kavga çekemeyeceğimi anlayıp Hayden'a hazırlanmasını söylemiştim. Ben de odama girmiş hazırlanırken Draco sinirle odaya girdi.

-Raven! Yeter artık ben bu pisliğe daha fazla dayanamıyorum!

-Ben de sizin kavgalarınıza dayanamıyorum. Ama söylenmiyorum dimi Draco?

-Anlamıyorsun! Sürekli geçmişinizi ima edip duruyor ve bu konuda hiçbir şey bilmediğim için salak salak bakıyorum o şerefsize!

Sinirle elini saçlarının arasından geçirdi ve sonunda benim hazırlandığımı fark etti. Altımı çıkarmış, bir tayt giyiyordum.

-Sen napıyorsun? Nereye?

-Hesap sormalar da başladığına göre ben hızlanayım.

-Ne saçmalıyorsun?

-Draco son günlerde sinirlerimi bozuyorsun. Sürekli bir sorular sürekli bir kavga, rahatsız edici hareketler. Kendine gelir misin artık?

-Rav, sen ne- ne oluyor amına koyayım! Derdin ne?

-Ne hissettiğimi umursamaz oldun! Çalışma da yapmıyorsun, sadece etrafta dolaşıp Ben'e laf atıyorsun, başka yaptığın bir şey yok!

-Ne yani şimdi suçlu ben mi oldum?! Sen 1 haftadır beni umursamıyorsun bile be! Tek ilgilendiğin sevgili misafirlerinin rahat olup olmaması!

-Kes sesini Draco. Seninle uğraşmayacağım.

-Pişman olacağın şeyler söylüyorsun. Sınırı aştın Isabell.

-Drama Queen. Hadi Draco rahat bırak beni.

-Sana ne bok- tamam ya, siktir. Tamam. Ne yaparsan yap, gidiyorum ben!

-Ah kal lütfen(!) Merlin!

Sinirle ceketini alıp çıktığında 'gidiyorum ben' in ne anlamaz geldiğini yeni çözmüştüm. Gerçekten gitmekten mi bahsediyordu? Bir dakika, hayır ben böyle olsun istememiştim. Sadece sinirliydim ve-

-Hey, Draco- bekle.

Koşup kolunu yakaladım.

-Draco dur bi-

-Neden durayım?

-Merlin! Ciddi olmadığımı biliyordun sadece- şu sıralar iyi değilim tamam mı, ruh halim çok değişken ve hastayım biliyorsun. Sakin olalım lütfen. Bak özür- yani üzgünüm. Böyle olsun istemedim.

-Sen benim ben olduğumu umursamadan konuştun Isabell. Bunu ben yapsaydım işler çok başka olurdu. Merlin aşkına beni yanında bile istemezdin! Benim bir gururum olduğunu unutuyorsun. Seni sevmem, bunlara katlanabileceğim anlamına gelmiyor.

-Draco sakin olur musun lütfen? Bak tamam özür dilerim, kontrolü kaybettim. Gitme. Gel konuşalım?

-Gitmek istemiyorum ama beni buna zorluyorsun.

-Draco tamam dur, lütfen dur. Konuşmak istemiyorsan konuşma benimle ama- lütfen kal, sana ihtiyacım var.

-Peki.

-Sarıla-

Sözüm bana sarılmasıyla kesilmişti. Derin iç çekişi beni kötü hissettiriyordu. Bana kıyamadığını biliyordum ama bunun onu uzun süre tutmayacağını da biliyordum. Haklıydı sınırı aşmıştım. Bana ne oldu hiç bilmiyorum. Sanki bir şeyler yanlıştı...

O beni bırakıp uzaklaşmayı planlarken ben buna izin vermedim ve ona uzandım. O ise yüzünü çevirdi ve izin vermedi. Dudaklarımın ucuna denk gelen yanağına minik bir öpücük bırakarak geri çekildim ve yarım bir şekilde gülümsedim. Draco karşılık vermedi ve yanımdan geçerek salona yürüdü.

Gerçekten de kırılmış olmalıydı. Haksız da sayılmazdı. Hastalandığımdan beri hiç bir şey düzgün değildi zaten her türlü duyguyu zirvede yaşıyordum. Burun kanamalarım ve baş ağrılarım sıklaşmıştı ve karın ağrım da devam ediyordu. Regl'im de 1 hafta gecikmişti zaten... Elbette akla ilk gelen teoriyi denemiştim. Hamile falan değildim. Zaten olmam imkansız gibi bir şeydi, Draco'yla korunma konusuna çok dikkat ediyorduk. En azından ben ediyordum. Her türlü büyüyü ve tılsımı yapıyor, ekstra sürprizlerle uğraşmamak için elimden gelen her şeyi uyguluyordum. Bir çocuğumuz olacaksa bile şimdi sırası değildi. Savaş döneminde böyle bir şeyi asla istemezdim.

***

Hayden'ın gelmesiyle dışarı çıkmış, biraz uzaklaşmıştık.

-Peki abin olduğunu nasıl ve ne zaman öğrendin?

-Şey, ben bi- biliyordum zaten. Babalarımız aynı ama annelerimiz farklı. Onun annesinin vefatından sonra annemle tanışmış. Ben'den 4 yıl sonra ben doğmuşum.

-Kaç yaşındaydon sen?

-Senden 1 yaş küçüğüm Raven. Benedict öyle dedi.

-Sen de sıkılmadın mı evdeki sürekli kavgadan?

-Kesinlikle sıkıldım ve bunaldım ama maalesef bir şey gelmiyor elimden. Senin için kavga ettikleirni biliyordun değil mi?

-Ah hayır sen olayı yanlış anlamışsım. Draco benim zaten erkek arkadaşım. Hâl böyle olunca da uğruma kavga edilecek bir şey kalmıyor.

-Hayır. Benedict senin için Draco'yla kavga ediyor. Yani en azından ben öyle anladım. Seni kıskanıyor gibi. Bir geçmişiniz olduğunu da söylemişti bana. Sakıncası yoksa-

-Anlatabilir miyim? Hmm bir kısmını. Şöyle ki bildiğin üzere biz tapınakta beraber büyüdük. Ve takdir edersin ki insanın gördüğü tek yakın kişiye bazı duygular beslemesi normal.

Kafasını sallayarak onay verdi.

-Geri dönelim mi?

Yine onaylayınca ters dönüp devam ettim.

-Ben de orada sadece onu görüyordum ve 10 yaşında ona bir şeyler hissetmeye başladım. Oradan gidene kadar öyle olduğunu sandım. Ki zaten o asla kurallar dışına çıkmayıp benimle resmi bir ilişki yürütüyordu. Baban onu öyle yetiştirmişti. Her neyse. Ben oradan çıkınca aşkın öyle bir şey olmadığını ve hissettiğimi sandığım duyguların sadece sevgi muhtacı bir çocuğun hareketleri olduğunu anladım. Sonra ben babamla ilgili bir çalışma yürütüyorken bana destek olan hep oydu. Sadece o vardı yanımda yine ama bu sefer ilişkimiz çok daha farklıydı. Duyguları işin içine sokmadan bir ilişki içine girdik. Aklımda başka birinin olduğunu bşliyordu o. Karışıktı ama umrumuzda değildi. İkimizin de ihtiyacı olan şey buydu zira. Ancak sonunda bağımızın kopması gerektiğini ikimiz de biliyorduk. Ki öyle de olmuştu. Ben babamla ilgili soruna çözüm buldum ve o da babasından ayrılarak kuruldu. İkimiz de istediğimizi elde etmiştik ve yollarımız ayrılmıştı.

-Vay be. Ne kadar karışıkmış. Peki Draco? Onunla nasıl-

-İnan bana çok uzun. O başka bir günün konusu olsun, ne dersin?

-Peki...

***

Eve döndüğümüzde kendimi bitap hissediyordum. Zaten ne olduğunu bile bilmediğim hastalık yüzünden bir deri bir kemik kalmıştım; yiyemiyor, yediğimi çıkarıyordum. Evin kapısından girdikten bir kaç saniye sonra burnumun yandığını hissettim. Elimi burnuma götürürken kulaklarımda da aynı şeyi hissettim. Elimi değdirdiğimdeyse... Kan akıyordu. Kulaklarım, burnum hatta göz torbalarımdan bile kan akıyordu. Hemen tuvalete koştum ve aynaya baktım. Yüzüm kan içindeydi. Yıkamamla geçmiyor, daha da artıyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum... Arttıkça artıyor, veni artık korkutmaya ve yormaya başlıyordu- hakikaten ne oluyordu bana?!?

50. Bölüme özel Benedict le aramızakileri anlattım! Ayrıca biraz kısa da olsa sonuçta bölüm varrr, afied.

Kuzgun - Draco Malfoy ile Hayal EtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin