"Ben seni böyle mi yetiştirdim Galip? Nasıl yaptın annem? Ben sana demedim mi bu kız yaralı sen ona yara değil yar ol diye? Baban demedi mi sen bu kızı evinden gelin alırken emanetimdir diye?"
Galip annesinin haklı olduklarını bildiği sözleri karşısında kafasını eğmiş kabul pozisyonundaydı. Annesi ve babası bir şekilde yaşananları öğrenmişler ve soluğu Trabzon'da almışlardı. Kızgınlıkları Galip'e, kırgınlıkları Nazlı'yaydı.
İkisi salondaki üçlü koltukta yanyana otururken annesi ayakta onları paylıyordu. Babası ise karşılarındaki tekli koltukta oturmuş muhtemelen sırasını bekliyordu. Annesi bu defa Nazlı'ya dönmüş içi giderek bakıyordu kıza.
"Nazlı, sen peki kızım? Benim oğlum yaptı diye mi çıkmadı sesin bize karşı? Biz sana gereken güveni veremedik mi annem? Ben seni özümden öz kızım bellemişken sen beni el mi belledin kızım?"
Nazlı'ya duydukları ağır gelmişti bir an. Öyle değildi. Ama itiraz edecek kelimeleri toparlayamıyordu içinde. Daha dün öğrendiği gerçekleri haykırmak geçiyordu içinden ama annesi babası yerine koyduğu insanlar ona hepten arkasını döner diye korkuyordu. Galip ise Nazlı'nın sesini çıkarmayacağını ve söylenen sözlere içerleyeceğini bildiğinden müdahale etti.
"Anne haklısınız ama Nazlı'nın hiçbir suçu günahı yok. Tüm suç bende. Nazlı da size güvenmediğinden değil bir karar aşamasında olduğundan gelmemiştir size."
Nazlı Galip'in sözleri üzerine dolan gözlerine hakim olmaya çalıştı. Hala tüm suç bende diyordu. Dün telefonda öğrendiği gerçekler kulağında çınlarken bir anda Ayşe annesinin söze girmesine engel olup titreyen sesiyle konuştu.
"Hayır! Anne, baba, Galip hepinizden özür dilerim. Tüm bu yaşananlar benim suçum. Bu hikayedeki asıl suçlu benim. Galip sadece küçük bir etken."
Galip çatılan kaşlarıyla duyduklarını algılamaya çalışırken Nazlı'nın nereye varmak istediğini anlayamıyordu. Daha görevden öncesine kadar bu fikirde değildi. Ne değişmişti? Dünden beri dikkatini çekse de bu tavrı sebebini anlayamıyordu Galip. Anne babasının yanında korumaya mı çalışıyordu kendini? Nazlı derin bir nefes alırken elleri ile oynuyordu?
"Yiten canın sebebi benim yetersizliğimdi. Benim rahmim bir bebek taşımak için uygun değildi. Galip sadece bir anlık bir kızgınlıkla hareket etti. Sonrasında defalarca özür diledi zaten. Ama asıl özür dilemesi gereken bendim. Benim. Hepinizden özür dilerim."
Nazlı sözleri biter bitmez odadan çıkmış ve koşarak yatak odasına geçmişti. Koca yatağın ortasında küçücük kalan bedeni ve beynini ele geçiren tüm olumsuz senaryolar eşliğinde göz yaşlarını akıtıyordu. (Bu kızın yüzü gülmüyor)
Bu esnada salonda bıraktığı üçlü duyduklarının şaşkınlığıyla kalakalmışlardı. Galip Nazlı'nın dünkü halinin sebebini yeni yeni anlarken içi acıyordu. Nasıl öğrenmişti bilmiyordu ama Nazlı tam da tahmin ettiği gibi bu yükü de kendi omuzlarına yüklemişti. Annesi ve babası kendisine açıklama bekler gibi bakarken Galip kafasını ellerinin arasına almış saçlarını çekiştiriyordu. Aynı zamanda kendi kendine söyleniyordu.
"Bunu öğrenmemesi gerekiyordu. Bunu bilmemeliydi."
Ayşe hanım bir anda yaşananlara anlam veremiyordu. Kızım dediği Nazlı ile oğlunun çok kolay sınavlardan geçmediğini anlayabiliyordu ama tam anlamıyla olaya vakıf değildi. Daha fazla ayakta beklemeyip oğlunun yanına oturdu ve saçlarındaki ellerini tutup kendi avucuna hapsetti kadın.
"Galip, oğlum neler oluyor anlatacak mısın? Nazlı neler söylüyor?"
Galip yıkılmışlıkla bir nefes verdi. Karısına yetemediğini hissediyordu her seferinde. Çünkü Nazlı ne zaman bir engele takılsa onu kendi ile paylaşmak yerine omuzuna yükleyip kendi çekiyordu tüm yükü. Aralarına sapasağlam bir duvar örüp tek başına halletmeye çalışıyordu her defasında. Gerçi bir noktada haklı da sayılabilirdi. Sonuçta en son kendisine geldiğinde aldığı sonuçlar hiç de olumlu değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Safderun
RomancePaçasını kurtarmak için ortaya attığı yalanın onu bu kadar farklı noktalara sürükleyebileceğini hiç düşünmemişti öğretmen hanım. Çünkü atladığı ufak bir nokta vardı; kader. Doğu'da görev yapmak için yanıp tutuşan ve gönüllü olarak bunu yapmayı başa...