Her türlü aksaklığa rağmen yine de bölümü paylaşmak istedim çünkü telefonumun ekranı ne yazık ki hemen yapılamıyor. O yüzden bu bölümden sonra yeni bölüm ne zaman gelir bilemiyorum. Mm=okuyunca anlayacaksınız 😉
Siz ne kadar tatlı okuyucularsınız ya. Yerim sizi. Bir günde 48-50 beğeni ile beni şımarttığınızı belirtmek isterim. Ayrıca yorumlarınızın hepsine dönmeye çalışıyorum. Yorum yazarken hiç çekinmeyin çünkü size cevap vermek sizinle konuşmak çok zevkli. İyi veya kötü -ki şimdiye kadar hiç kötü yorum yapmadınız tatlışlar sizi- her türlü eleştiriye açığım. Ve bu bölüm bayram özel ultra uzun. Yani en azından benim için. Şimdi ben bayramda bölüm atamayacağım elbette o yüzden sizlere böyle uzunca bir bölüm atayım istedim. Sizleri çoooook seviyorum iyi okumalar. (Telefonumun kırılması bile beni durduramadı mı ne?;)Minik bir uyarı: Nazlı'nın bölümündeki 2 hafta sonra ibaresi sadece o bölüm için geçerlidir onun dışında kimin kısmında hangi tarih varsa oradalar. Zaten bu bölüm hepsi yine aynı tarihe gelecek sırf siz Nazlı-Galip ikilisini çok sevdiğiniz için o kısım bir önceki bölümde yer aldı. Hadi yine iyisiniz yazarınız sizin için ne çılgınlıklar yapıyor bakın. 🙈🙈
Feride önündeki kahvenin altını kapatıp pişen türk kahvesini fincana boşalttı. Abisinin sözlerine verecek bir cevap bulamayınca ona kahve yapmayı teklif etmişti. Abisi türk kahvesini çok severdi ve türk kahvesine asla hayır diyemezdi. Feride kahveyi yaparken birçok şey düşünmüştü. Abisi hala bazı şeyleri bilmiyordu. Mesela hastalığını ve tabiki Nevzat'ı. Feride Nevzat'ı henüz söylemeyezdi. Önce en azından Trabzon'da kalmak istediğini söylemeliydi abisine. Nevzat'ı da o da gelince birlikte anlatırlardı. Yani öyle umuyordu Feride. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı ve tepsiyi eline alıp sakince salona geçti. Arada kararan gözleriyle kısacık duraksasa da yine de salona ulaşmayı başarabilmişti. Bugün kendini çok halsiz hissediyordu. Ama abisi geldiği için bunu pek umursayamıyordu şu anda.
Abisi oturduğu koltukta etrafını inceliyordu. Mert salondan içeri giren kardeşini görünce kenara kayıp gelmesini bekledi. Feride kahveyi abisine verip onun hemen yanına ona doğru dönerek oturdu. Abisinin kahvesinden bir yudum almasını bekledi neticede içerken söylerse yanabilirdi. Mert elindeki fincanı tepsiye koyarken kardeşinin kendine olan bakışlarını farketti. Mert Feride'yi çok iyi tanıyordu ve eğer yanılmıyorsa kardeşi ona kötü bir haber verecek gibi görünüyordu. Feride abisinin de koltukta kendine doğru döndüğünü görünce konuşmaya girmeye karar verdi. Abisinin kocaman elini tutup kendinin ona nazaran küçük elleriyle sıkıca tuttu.
"Abim. Benim sana söylemem gereken önemli bir şey var. Dur konuşma çünkü eğer araya girersen kendimde söyleyecek cesareti bulamam."
Mert kardeşinin titreyen sesiyle endişelenmeye başlamıştı. Feride'si gülümsemeye çalışsa da gözlerindeki korkuyu görüyordu Mert.
"Abi bundan birkaç hafta önce ben bir şey öğrendim. Hastaneye gitmiştim ben ve test yaptırmıştım. Sonra doktor bana sonuçlara göre l-lösemi hastası olduğumu söyledi."
Feride cümlesini bitirdiğinde geniş salonu bir anda ölüm sessizliği kapladı. Sanki ikisi de nefes dahi almıyor gibiydiler. Mert yanlış duyduğunu düşünürken Feride ise abisinin bir tepki vermesini bekliyordu. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından Mert yüzündeki gülmekle ağlamak arasındaki ifade ile konuştu.
"Anlamadım güzelim. Yani yanlış anladım sanırım. Doktor ne dedi dedin sen az önce."
Feride abisinin inanmak istemezcesine konuşmasını anlayışla karşıladı çünkü ilkin o da öyle karşılamıştı bu durumu. Zaten kim tekte kabullenebilirdi ki. Feride gözünden akan bir damla yaşı elinin tersiyle silip yarım ağız gülümsemeye çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Safderun
RomancePaçasını kurtarmak için ortaya attığı yalanın onu bu kadar farklı noktalara sürükleyebileceğini hiç düşünmemişti öğretmen hanım. Çünkü atladığı ufak bir nokta vardı; kader. Doğu'da görev yapmak için yanıp tutuşan ve gönüllü olarak bunu yapmayı başa...