Merhabalar! Sonunda geldim. Hepinizden sizi bu kadar beklettiğim için özür diliyorum ve sizi bölümle başbaşa bırakıyorum. Umarım beklediğinize değer. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim bu bölümü şuan yayınlamamın en büyük sebebi olan 52ahali52 ye de çoooook kocaman teşekkürlerimi iletiyorum. Hepinizi çoook seviyorum. İyi okumalar.
Uzaklardan kulağıma ulaşan telefon sesiyle olduğum yerde hareketlendim. Gözlerim açılmak istemiyordu. Telefonun zil sesi kesilince Baran'ın fısıldayan sesini duydum.
"Buyur Nevzat."
Beni uyandırmamak için fısıldıyordu ama ben çoktan uyanmıştım. Lakin düşünceli adamdı vesselam. O Nevzat'ı dinlerken ben de gözlerimi açtım ve yerimde doğruldum.
Baran benim uyandığımı görünce kafasını anlık bana çevirip özür diler gibi kafasını yana yatırdı ve önüne döndü. Bense yaptığı harekette takılı kalmıştım. Allah'ım bu adam senin bana bir lütfun.
"Geçmiş olsun kardeşim. Ben bir Gülfeyza'ya sorayım, biliyorsun daha bir şeyden haberi yok. Onunla görüştükten sonra sana dönerim ben."
Benim neyden haberim yoktu, kime geçmiş olsundu ve bana ne soracaktı? Baran telefonun kapatıp kulağındakı kulaklığı çırakdı ve bana döndü.
"Günaydın güzelim. Kusura bakma telefonun sesini kapatmayı unutmuşum."
Ona içten bir gülümseme gönderip mahmur sesimle konuştum.
"Önemli değil, neredeyiz? Ne kadardır uyuyorum ben?"
Baran araba kullandığı için ara ara bana ve yola bakıyordu.
"Yarım saate varmış olacağız."
Baran'ın kısık sesle söyledikleriyle gözlerim kocaman açıldı. İstemsizce yüzüm asıldı adam yedi saattir yalnız başına nasıl sıkılmıştır? Sesim biraz sitem doluydu.
"Ya Baran hani bir saat sonra uyandıracaktın. Neden uyandırmadın?"
Baran yandan bir gülücükle ki bu beni utandıracağı anlamına geliyordu cevap verdi.
"Çünkü çok güzel uyuyordun. Ben de uyandırmak istemedim. Hem bak sen onu boşver de ben sana bir şey soracağım." diyerek konuyu değiştirdi.
Ona uyum sağlayıp merakla baktım suratına. Çünkü sanırım telefonda bahsettiği bilmediğim şeyleri anlatacaktı.
Baran söylemekte kararsız kalmış gibi biraz duraksasa da sonunda konuştu.
"Nevzat'ın çay ocağında peşinden gittiği kızı hatırlıyor musun? Feride."
Biraz düşününce hemen hatırlamıştım o kızı. Dolu gözleri bir anlık önüme gelmişti tekrar. Baran'a dönüp evet dedim ve devam etmesini bekledim.
"İşte sen kaçırıldığın zamanlarda Nevzat Feride'nin hasta olduğunu öğrendi. Lösemi."
Sözlerine karşın ağzımdan bir hii nidası çıkmıştı. Bu nasıl olurdu. O kız daha çok gençti. Gerçi hastalık ve ölüm yaş seçmiyordu. Üzüntüyle sarkmış dudaklarımı araladım yavaşça.
"İyi mi peki? Yani kaçıncı evrdeymiş?"
Baran kısa bir an bana bakıp tekrar önüne döndü.
"Henüz çok başında. Bugün de kemoterapisi başlamış. Nevzat da beni bu yüzden aradı. Şimdi biz gidince ben direkt askeriyeye geçicem. Hâliyle Nevzat da gelmek zorunda ama Feride bugün kemoterapi aldığı için pek iyi değilmiş. Sen bizim işimiz bitene dek Feride'ye feragat edebilir misin diye soruyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Safderun
RomancePaçasını kurtarmak için ortaya attığı yalanın onu bu kadar farklı noktalara sürükleyebileceğini hiç düşünmemişti öğretmen hanım. Çünkü atladığı ufak bir nokta vardı; kader. Doğu'da görev yapmak için yanıp tutuşan ve gönüllü olarak bunu yapmayı başa...